22.11.2014 Views

ayetler_renkli

ayetler_renkli

ayetler_renkli

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

elbiselerini sizin odaya taşıdım. Đki takım subay elbisesi, bir de sivil elbiseleri vardı.<br />

Valizinden çıkardım. Senin, gelinimin ve Ömer`in elbiselerinin yanına astım. Artık er geç<br />

Sait`in de üniversiteyi okumayacağına, bırakıp gideceğine inanmıştım.<br />

Kardeşlerinden Necmettin`le Mahmut evlenmişlerdi. Küçük kardeşin Sadık`ta bize<br />

bakıyordu. Mahmut Adana`da öğretmenlik yapıyordu. Siverekli bir kızla evlendirdik onu,<br />

zorla geçimini sağlıyordu. Polisler iki üç kez onu da gözaltına almış; dövmüşler onu;<br />

korkuyordu zavallı. Ama Sait öyle değil, o cin gibiydi. Okuyor görünüyordu ama,<br />

Adana`da rahat durmadığını biliyordum. Hasan`ın gitmesinden yedi ay sonra, o da<br />

kayboldu. Onun da akademiye gittiğini, gerilla olduğunu duyunca elbiselerini odanıza<br />

taşıdım.<br />

Maddi durumumuz iyi değildi, yoksulluk içindeydik. Evimiz eskimişti. Yağmur yağınca<br />

çatıdan içeriye oluk gibi su akıyordu. Okumuş, yetişmiş oğullarım bizi terk etmişti.<br />

Babanla ikimiz televizyon mahkumu olmuştuk. Gelinimiz gittiğinden televizyon<br />

haberlerini izlerken kalbimizin yanındaki bir tek saatli bombanın tiktaklarını duyardık,<br />

şimdi ise kalbimizin yanında dört saatli bomba ve kulaklarımızda onların tiktakları.<br />

Ev ihtiyaçlarını kardeşin Necmettin çalışarak karşılıyordu. Eşi, dört çocuğu, ben, baban,<br />

küçük kardeşin Sadık hepimiz onun eline bakıyorduk. Baban artık yaşlanmış, sağ ayağına<br />

felç inmiş, koltuk deynekleriyle dolaşıyordu. Necmettin burada iş bulamadığından kaçak<br />

olarak Almanya`ya geçti, arasıra bize para yolluyor. Ne yapayım oğlum? Derdim çoktur,<br />

günler geçmiyor, her gün bu odaya geliyor, gardrobu açıyor, önce senin damatlık<br />

elbiselerini çıkarıyorum.<br />

Bir elimle ceketini tutuyor, diğer elimle beyaz gömleğini içine yerleştiriyor, ütülü<br />

pantolonunu da ceketin altında tutuyorum, pantolon paçalarını tam kunduralarının üstüne<br />

götürüyor, seni elbiselerin içinde düşünüyorum. `Bu elbiseleri yalnız bir hafta giydin<br />

oğlum, bir haftalık damatken herşeyi bırakıp kayıplara karıştın. Sene 1978`di, sen o zaman<br />

bugün yaşadıklarımı biliyordun. Ben ise herşeyden habersizdim, anlattıklarına bir anlam<br />

veremiyorum. `diyorum. Sonra kokluyor, öpüyorum elbiselerini ve gardroba asıyorum. Bu<br />

kez gelinimin beyaz eteğini, beyaz ceketini, topuklu ayakkabılarını çıkarıyorum, ceketi<br />

eteğin üzerinde tutuyorum, ayakkabılarını eteğin bir diz boyu aşağısına ayağımla<br />

itiyorum. Ve gelinimin uzun siyah saçlarını, beyaz ceketinin bel kısmına kadar sarktığını<br />

düşünüyorum. Bu kez gelinimle konuşuyorum:´Yedi gün yanımda kaldın, sadece yedi<br />

gün. Benim saçları katran karası, gözleri üzüm habbesi, kanı tatlı gelinim, sen niye gittin,<br />

erkek işine niye karıştın? Kadın nasıl devlete karşı gelir? Kadın evde oturur, sen hiçbir<br />

kadının yapmadığını yaptın´diyor, gelinimin elbiselerini öpüyor, kokluyor dolaba<br />

asıyorum. Ve Ömer´in elbiselerini elime alıyorum, Ömer´le konuşur gibi elbiseleriyle<br />

konuşuyorum. Sonra Hasan´ın elbiselerine sıra geliyor:´benim akıllı, ağırbaşlı, olgun,<br />

karınca incitmez oğlum, şimdi nerelerdesin?´diyorum. Asker elbiseleriyle konuşmuyorum,<br />

çünkü sevmez, onları giymezdi Hasan´ım. Kısa kollu gömleğini atletini öpüyorum<br />

yavrumun. Gömleğinin düğmelerini açıyorum sonra ilikleyip dolaba asıyorum. Bu kez<br />

Sait´in elbiselerine bakıyorum ve kendi kendime söyleniyorum:´Benim güler yüzlü, çelik<br />

iradeli oğlum ´diyebiliyorum sadece, göz yaşlarım yanaklarımdan yuvarlanıyor,<br />

hıçkırıklar boğazımda düğümleniyor, kendimi tutamıyor, hüngür hüngür ağlayarak<br />

dolaptaki elbiselerinizi kucaklıyorum. Ne yapayım oğlum? Hepiniz ananızı bırakıp gittiniz<br />

ve ben gece gündüz ölüm haberlerinizi bekleyerek yaşıyorum. Bunun acısınını,<br />

gerginliğini siz bilemezsiniz. Evde resimleriniz vardı. Gelinim gittikten sonra polisler<br />

evimizi bastı. Çerçeveli resimlerinizi dipçiklerle kırıp yırttılar, diğer resimlerinizde alıp<br />

götürdüler. Bana sadece elbiseleriniz ve ayakkabılarımız kaldı. Hergün gelip elbiselerle<br />

konuşuyor, kokluyor öpüyorum. Sıkıntılarım azalıyor, sizinle konuşmuş, görüşmüş<br />

koklamış öpüşmüş gibi oluyorum.´´<br />

Benim zavallı anam, şimdi oğlunun Apo tarafından tutuklandığını, Bekaa vadisinde hapse<br />

atıldığını, hapisten firar ederek Beyrut´un bir mağarasında, pasaportsuz, parasız, aç ve<br />

susuz olarak kaldığını duysa ne yapar? Kalbinin yanındaki saatli bombalardan biri patlar<br />

mı? Daha bir buçuk yıl önce oğlu Hasan´ın ölüm haberi geldiğinde, bonbanın biri patlamış

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!