ayetler_renkli
ayetler_renkli
ayetler_renkli
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kabul edecek ya da intihar edecektim. Üçüncü bir yol olmadığından buyrulanı özeleştiri<br />
olarak yazdım. Buradan yarı açık bir cezaevine alındım. Diyarbakız cezaevi ile ilgili daha<br />
önce yazdığım iki kitabın tersini izah edecek bir kitap kaleme almam da isteniyordu.<br />
Resmi ideolojinin talimatıyla resmi ideoloji doğrultusunda kitap yazamazdım. Osmanlı<br />
şairi Nedim olamazdım, gerçeklerin yerine yalanları koyamazdım. Bunun için<br />
cezaevinden firar ettim, şu anda Beyrut`tayım. Üzerimde kimlik, pasaport ve para yoktur.<br />
Bana nasıl yardımcı olabilirsin, acil olarak aşağıdaki fax numarasına bildir: 0096 119 12<br />
80-4.<br />
Bu notu yazdıktan sonra fax işlerine bakan bayana yarım yamalak bir Đngilizce ile gazeteci<br />
olduğumu, pasaportumu ve paramı kaybettiğimi, bu mesaji göndermem gerektirdiğini<br />
anlatmaya çalıştım. Bunun üzerine bayan "Açılış dört, dakikası üç dolar" diyor. "Param<br />
yok" diyorum, kulakları kapalı sanki. Kurşun ve dolar yasalarının geçerli olduğu Beyrut`ta<br />
insanlıktan anlamıyor bayan. Uzun süren bir tartışmadan sonra on bin lirada anlaştık ve<br />
faxı çektim. Đki saat otelin salonunda faxın sonucunu bekledim. Yanıt yok. Telefonun her<br />
çalışında, faxın her cızırtısında kulaklarım, gözlerim, duygularım, hayallerim, umutlarım<br />
resepsiyona doğru şaha kalkıyor, gelenlerin bana ait olmadıklarını anlayınca; karamsarlık<br />
her yerimi kaplıyor. Belki Hüseyin evde yok, belki başka bir ülkeye gitmiştir ya da geç<br />
saatlerde eve gelir diye düşünerek umutlanıyorum...<br />
Gece yaklaşıyor, yatacak yerim yok. Cebimde sadece 14 bin Lübnan lirası var. Bu parayla<br />
otelde yatamıyacağımı biliyorum. Çaresiz oturduğum yerden kalkıyorum, vestiyerdeki<br />
kıza: "faxım gelirse bir yerlere koyun, gece geç saatlerde veya yarın sabah gelir alırım"<br />
dedikten sonra dışarı çıkıyorum. Yapacak başka bir şey yok.<br />
Deniz kıyısı boyunca kıvrılıp giden asfalt yola geliyorum; arabalar vızır vızır geçiyor,<br />
lacivert gömleğim terden ıslanmış, kışlık kadife pantolonum bacaklarımı yakıyor,<br />
ayaklarım kışlık botlarımın içinde vıcık vıcık.<br />
Beyrut`ta kimsesizim. 20 yıllık bir mücadele hayatımdan sonra, şimdi tek başıma kaldım.<br />
Onbir yıl cezaevi yatmışım, üç yıl sistemli işkence görmüşüm, boyun eğmemiş<br />
direnmişim; askeri mahkemelerde, nefes almanın bile suç sayıldığı koşullarda halkımın<br />
gür sesi olmuşum. Gazeteciyim, yazarım, milletvekiliyim, bütün bunlar kimin umurunda?<br />
Asfalt yolun kenarından şehir dışına doğru yürüyen, şakaklarına ak düşmüş orta yaşlı bir<br />
adamım, hepsi bu! Kimliğim yok, dilim yok, en önemlisi param yok. Bunlarsız Beyrut`ta<br />
yaşamak zor, biliyorum.<br />
Beyrut`ta Kürtler, Ermeniler yaşıyorlar. Dillerini biliyorum. Ama, onlara da gidemiyorum.<br />
Efendimin adamları peşime düşecek, beni arayacak, bundan eminim. Ama yardımcı olmak<br />
için değil, ödürmek için. Çünkü yasaları çiğnemiş ve kaçmıştım. Zaten beni öldürmek için<br />
uydurulan bahaneler yetersizdi, kaçmam da eklenince, ölümü hak etmiş oluyordum.<br />
Benim efendim, Kunta Kinte`nin efendisi gibi yalnız ayağımı kesmekle yetinmeyecekti.<br />
Bunu biliyordum. O halde tek başıma başımın çaresine bakmalıydım.<br />
Asfalt yoldan şehir dışına doğru yürüyüşümü sürdürüyorum. Yoldan sadece arabalar<br />
geçiyor, benim dışımda yaya yürüyen kimse yok; şehir dışındaki bir virajda deniz kıyısına<br />
inmeye çalışıyorum. Ama taşlık bir alan olduğundan, inmekte zorlanıyorum. Bazen<br />
kocaman taşların üzerinden atlıyor, bazende taşları tuta tuta iniyorum. Sonunda dalgaların<br />
çarptığı bir taşın üzerine varıp oturuyorum.<br />
Güneş artık batmak üzere, Beyrut`ta güneş bir başka batarmış meğer. Oturduğum yerden<br />
güneşin batışını izliyorum; kıpkızıl bir balon gibi sudan bir metre yükseklikte duruyor.<br />
Koskoca güneşin bu denli küçüldüğünü ilk olarak burada görüyorum ve denizin<br />
büyüklüğü içinde güneşin eriyişini. Giderek bir ayna kadar küçülen güneş yok olunca<br />
geriye kıpkızıl bir kuşak kalıyor.<br />
Deniz kenarındaki taşın üzerinde uzunca bir zaman oturuyorum. Ve kıyıya vuran dalgaları<br />
izliyorum. Dalga izleme ilgisini, cezaevinde kelebek adlı romanı okuduğumda edinmiştim.<br />
Altı ay önce, yine Rio Djenerio`da Atlas okyanusunun kıyısında böyle uzun süre