22.11.2014 Views

ayetler_renkli

ayetler_renkli

ayetler_renkli

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir tarihte, hiçbir örgütte, tarikkatta, dinde, mezhepte böyle<br />

bir olayın yaşandığına inanmıyorum. Evliyim, onbir yıl cezaevinde kalmışım, eşim de<br />

benim gibi Almanya´da, eşimle buluşmayacağım; papaz gibi yaşayıp hiç bir kadınla<br />

ilişkide bulunmayacağım! Eşim tam bir kuldu. Ayetlere inanmıştı, benimle ilişki<br />

kurmaktan korkuyordu. Mantığından nefret ediyordum, benim içinde artık meşru ile gayrı<br />

meşru arasındaki ayrım kalkmıştı.<br />

Herkesten önce Lübnan Kızılhaç´ın yatakhane bölümüne gelmiştim, ama benim dışımda<br />

herkes uyumuş, bir ben uyuyamamıştım. George Orwell´in 1984 adlı kitabı aklıma geliyor<br />

ve tam yaşadığım durumu anlatan kesik kesik cümleleri:´´Devrim öncesi yıllarda kalan<br />

düşünce ve davranış biçimlerini yıkmaya başladık bile... Đnsanla insanın, kadınla erkeğin,<br />

ana-babayla çocuğun arasındaki bağları kopardık. Artık kimse karısına, kocasına ya da<br />

arkadaşına güvenmiyor...<br />

´´Cinsel içgüdü yok edilecek...<br />

´´Orgazm diye birşey olmayacak…<br />

´´Partiye duyulan bağlılık dışında, hiç kimsede bağlılık duygusu olmayacak…<br />

´´Ağbi´ye (bizde başkan) beslenen sevgiden başka sevgi görülmeyecek.<br />

15 Agustos 1993 Beyrut<br />

Bölüm: 5<br />

Aydın özelliklerini taşıdığım gerekçesiyle eleştiriliyordum. Stalin, Çavusesko ve Apo gibi<br />

proleter olmaktansa; bırakın aydın olmayı, maymun olmayı yeğlerim. Hiç olmazsa<br />

kafesimde oynarken bana bakıp gülerler!<br />

Sabah saat sekizde bir genç, uluslararası Kızılhaç komitesine gitmek için hazırlanmamı<br />

söyledi. ‘Hazırım’ dedim. Dışarı çıkarak Kızılhaç`ın münübüsüne bindik. Genç adam,<br />

`Hamra`ya gideceğiz` diyor. Hamra`nın hangi tarafta olduğunu bilmediğimden onun<br />

yüzüne baktım ve bakışlarımla olur dedim... Arabamız hızla ilerliyor, ileride yıkık binalar<br />

görünmeye başlamıştı. Biraz yaklaşınca binaların kurşunlanarak delik deşik ettiği<br />

görülüyordu. Yüksek apartmanların duvarları elek gibi. Pencere camları yok, bazılarının<br />

bir yanı çökmüş. Bazılarının duvarlarında kocaman delikler açılmış. Binaların bu hali,<br />

buranın daha önce korkunç bir savaşa sahne olduğunu anlatıyordu. Harabeye dönmüş<br />

mahallede yaşam belirtileri pencerelere çekilen naylon muşambalarla kendini<br />

gösteriyordu.<br />

Yıkık, çökük, delik-deşik binalarda insanlar yaşıyorlar. Camsız pencerele naylon çekilmiş.<br />

Beyrut zenginlerinin evlerini, apartmanlarını bırakıp kaçtıklarını eskiden duyardım.<br />

Demek ki doğruymuş, zenginler apartmanlarını bırakıp kaçınca; cam parası bulamayacak<br />

kadar yoksul insanlar, zenginlerin apartmanlarına yerleşerek pencerelere naylon<br />

çekmişler. Harabe mahalleyi geçerek trafik işaretlerinin olmadığı, onların yerine trafik<br />

polislerinin görev yaptığı bir kavşakta yol değiştirerek kalabalık bir caddeye girdik. Hayli<br />

ilerledikten sonra arabamız sola, küçük bir sokağa saptı. Kızılhaç işaretli beyaz bayrağı<br />

görünce gitmek istediğimiz yere vardığımızı anlıyorum. Sekiz katlı binanın arka<br />

cephesindeki garaja arabayla iniyoruz. Gençle birlikte binanın ön cephesindeki kapıdan<br />

salona giriyoruz. Asansör kapısında biraz bekledikten sonra, gelen asansöre biniyoruz.<br />

Gencin bastığı düğmenin karşısinda ``red croix`` kelimelerini okuyorum. Bunun Đngilizce<br />

``Kızılhaç`` demek olduğunu anlıyorum, asansör bizi yedinci kata çıkarıyor. Küçük<br />

salonda fotokopi, bilgisayar ve telefon santralı bulunuyor, odadaki zayıf, esmer bayan<br />

oturmamız için yer gösteriyor, oturuyoruz. Genç durumumu anlatıyor `biz ilgilenemeyiz,<br />

Birleşmiş Milletler bürosuna götürün`deniyor. Gençle birlikte Kızılhaç`tan ayrılarak<br />

Birleşmiş Milletler bürosuna gidiyoruz. Đngilizce ve Arapça sorularla dolu iki sayfalık bir<br />

kağıt tutuşturuyor elime, `bunu doldurun, iki gün sonra iki vesikalık fotoğrafınla<br />

gel`diyor, gözlüklü adam. `Param, pasaportum, yatacak yerim yok`` diye anlatmaya<br />

çalışıyorum. Adam müthiş ukala, dinlemek istemiyor. `Siz dediğimi yapın`` diyerek bize<br />

kapıyı gösteriyor ve `Faddal` diyor. Bunun Arapça buyrun çıkın anlamını taşıdığını<br />

biliyorum. Çıkmaktan başka yapacak bir şeyimiz olmadığını anlayınca çıkıyoruz. Kızılhaç

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!