22.11.2014 Views

ayetler_renkli

ayetler_renkli

ayetler_renkli

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

izlemiştim dalgaları. Roman kahramanı Fransız kürek mahkumu aklıma geldi. Beyrut`ta<br />

daha çok Kelebek`e benziyordum. Burada bir kaçaktım artık, bende kelebek gibi uzun<br />

süre cezaevlerinde yatmış, birkaç kez firara yeltenerek yakalanmıştım. Bu son kaçışım.<br />

Kelebek, Hindistan cevizlerini bir torbaya doldurarak, bunlar aracılığıyla bir adadan başka<br />

bir adaya geçmeye çalışmıştı. Beyrut`tan Hindistancevizi dolu bir torbaya binip Kıbrıs`a<br />

geçemezdim ki! Üstelik Beyrut`ta Hindistan cevizleri de yoktu.<br />

Düşünüyor, dalgalara bakıyorum. Ard arda asker safları gibi diziliyor, kıyıya doğru<br />

hücuma geçiyorlardı. Önce küçük dalgalar, ardından kocaman bir dalga kıyıya ulaşıyor,<br />

çarpıyor; süt beyazı su, iki metreyi aşkın havaya kalkıyor, kıyıdaki taşların üzeri<br />

bembeyaz kesiliyor ve hızla geri çekilerek masmavi renge bürünüyor; hiç durmadan,<br />

yorulmadan bu gelgit sürüp gidiyordu.<br />

Kim bilir, bu dalgalar, günde kaç kez deniz kıyısındaki taşlara böyle saldırıyorlardı?<br />

Taşlarsa inadına direniyorlardı. Bu asırlardır süren savaşta yumuşak dalgalar, sert kayaları<br />

oymuş, onları kendilerine göre şekillendirmişti. Bu durum hemen göze çarpıyordu. "Bu da<br />

doğanın amansız savaşıdır" diyorum kendime ve dalgalarla kayalıkları başbaşa bırakıp,<br />

kendi başımın çaresine bakıyorum.<br />

Önce yatmam için bir yer arıyorum, "hava sıcak deniz kıyısında yatabilirim" diyorum.<br />

Gerçi denizden karaya doğru, deniz kokulu, nemli ve serin bir rüzgar esiyordu ama, buna<br />

rağmen kara sıcaktı. Đlerideki büyük uçuruma doğru gidiyorum, tepeye çıkıp aşağı doğru<br />

bakıyorum. Çok eskiden buraya bir taksi yuvarlanmış, kaportası çökük ve üstünün yarısı<br />

yok. Kim bilir kaç kişi öldü bu takside? Sürücüsü erkek miydi, bayan mı? Veya yeni evli<br />

bir çift miydi ölen. Veya bir aile toptan mı yok oldu? Ölen büyüklerin yanında çocuklar<br />

var mıydı? Veya kadın küçük çocuklarla birlikte öldü, erkek benim gibi yalnız mı kaldı?<br />

Acaba yaşıyor mu hala? Yaşıyorsa nerede? Kafamdaki bu sorularla uçurumun kenarından<br />

aşağı iniyorum. Arabayı inceliyorum, arka koltuğu işime yarıyor, zaten kopmuş bir halde<br />

duruyordu. Biraz uğraştıktan sonra koltuğu çıkarıyorum. Tam üzerinde yatıp<br />

uzanabileceğim kadar yumuşak ama, kirli ve tozlu. Hemen orada deniz suyu ile<br />

yıkıyorum. Kahverengi, pırıl pırıl deriden güzel bir yatak sahibi oluyorum.<br />

Yatağımı kucaklayıp kıyı aşağı uçurumun dibinden geçiyorum, yatağımı taşların üzerine<br />

bırakıp kendime bir barınak arıyorum. Deniz dalgalarının ulaşamadığı, ama eskiden<br />

dalgaların oyduğu mağara, oyukta denilebilir buraya. Đçeri girip inceliyorum. Yarasa,<br />

yılan, akrep gibi hayvanların olup olmadığını bakıyorum. Tam aradığım yerdir sonucuna<br />

varınca; yatağımı buraya taşıyorum. Eğik olan yerlere taşlar koyuyor, yatağımı<br />

yerleştiriyorum. Yatağımda sırt üstü uzanıp iki elimi başımın altına koyarak, gözlerimin<br />

önündeki uçsuz bucaksız denizi izliyor, kıyıdaki kayalıklara çarpan dalgaların sesini<br />

dinliyorum. Kendime göre deri yataklı bir oda sahibi olmuştum. Geriye yiyecek ve su<br />

sorunum kalmıştı. Đki metre ilerimde deniz vardı, ben kıyısında susuzdum. Suyun<br />

kıyısında susuz olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlıyordum.<br />

Cebimdeki 14 bin Lübnan lirasıyla kaç gün geçinebilecektim? 14 bin Lübnan lirası, 14<br />

Alman markı ediyordu. 14 Alman markıyla ne satın alınabilirdi? Bir kaç ekmek, bir iki<br />

kilo domates, bir kaç şişe su. Ondan sonra? Ondan sonrası meçhul! Cüzdanımı çıkarıyor,<br />

binliklerimi sayıyorum, bozuk para bölümüne bakıyorum, on iki mark yirmi dokuz fenik<br />

sayıyorum. Ama demir Alman paralarının Lübnan`da geçersiz olduğunu düşünüyorum.<br />

Paralarımı cüzdanıma koyarak cebime yerleştiriyorum. Hava giderek kararıyordu; onunla<br />

birlikte deniz de. Gözlerimi kapatıyorum, dalgaların müziğini dinliyorum. Robinson<br />

Curzo aklıma geliyor, gülüyorum. Ama "ben Robinson gibi değilim" diyorum. O,<br />

koskocaman bir adadaydı. Bir adanın efendisi, sahibiydi. Adanın bütün meyveleri,<br />

hayvanları onundu. Beyrut`ta benden önce her şey paylaşılmış; sokakların, binaların,<br />

arabaların, hayvanların, kuşların, suyun sahipleri vardı. Benim, " benim" diyebileceğim;<br />

bir donum, bir gömleğim, bir pantolonum, bir ayakabım, bir saatim, araba koltuğundan<br />

elde ettiğim bir yatağım, 14 bin Lübnan lirası, 12 Mark 29 fenik Alman parası param<br />

vardı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!