22.11.2014 Views

ayetler_renkli

ayetler_renkli

ayetler_renkli

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

cezaevi konfaransının yapıldıgi çadıra kadar gidiyor. Sanki diyarbakır cezaevinin tecrit<br />

salonunda işkenceye alınmış gibi bağırıyorum.<br />

Ağrı; cop ağrısı, saz sapı ağrısı, demir sandalye ayağınin ağrısı, balta sapı ağrısı, içine<br />

demir çubuk konulmuş hortum ağrısına benziyor. Bütün ağrılarımı tanırım. Ağrıdan<br />

ziyade yanmadır bu. Ama odun ateşi, çakmak, kibrit, mum yakmasından ziyade kaynak<br />

makinasi yakması gibi bir yangı bu. Veya sanki büyük bir taşı erkeklik organıma<br />

bağlamışlar, aşağı doğru çekiliyorcasına bir ağrı. Çadıra geri döndüğümde bağırtılarımı<br />

duyan arkadaşlar:´Hastahanede takılan hortumdan dolayı zedelenme var onun için ağrıyor'<br />

dediler. Sidik gelmiyor diyorum kimse birşey anlamıyor, biraz yerde kıvranınca tekrar<br />

kalkıp tuvalete gidiyorum. Yine kaynak makinasının yangısı. Yine erkeklik organıma bir<br />

topac gibi bağlanmış taş, yine gücüm yettiğince bağırıyorum. Geri dönüyorum çadıra.<br />

Karnım davul gibi sişmiş; ayakta duramıyor, oturamıyor, yerde kıvranarak bağırıyordum.<br />

"Beni hastahaneye kaldırın, dayanamıyorum. Diyarbakır işkencelerinin acısı gibi acı<br />

duyuyorum."<br />

Çadırımızın ispiyoncusu Rubar, durumumu yönetime bildirince bir süre sonra eşim geldi.<br />

Vücudum ter içinde sırıldıklam, yerde kıvranıp bağarıyorum. Uzaktan yerde yatan bir ite<br />

bakar gibi bana bakan eşim: "Nedir, kendini yere atmışsın? Kalk, otur!" diye bağırdı bana.<br />

"Biraz yakına geli anlatayım" dediğimde "Ne anlatacaksın?" deyip çadırdan çıktı.<br />

Akademi yönetimine "Bir şeyi yok" diye rapor verdiğini biliyorum. Çünkü beni dinleme<br />

zahmetinde bile katlanmadı. Ona göre cezaevi konferansına katılmak istemediğimden<br />

kendimi yere atmıştım. Resmi ideolojinin tesbiti buydu. Đki gün geceli gündüzlü, Beka'nin<br />

taşları arasında bir çakal gibi uludum, kendimi yerden yere vurdum. Tuvalete cıkamamam<br />

benim için ölümcül bir dertti ve düşüncelerimin polisi konumunda olan eşimin vicdanı ve<br />

yüreği Beka'nin taşları gibi sertti. Tuvalete çıkamayışımın ikinci günü, çadıra Suriye<br />

Kürtlerinden bir doktor geldi. Selim Çürükkaya olduğumu biliyordu. Beni muayene<br />

etikten sonra alay eder gibi gizliden elime bir vitamin hapı tutuşturdu. Yüzüne<br />

tükürecektim ama kendimi tutum ve hapı fırlattım.<br />

O gece bağırmalarım giderek artınca akademi doktoru Nasır çadıra geldi. Bir ağrı kesici<br />

iğne yaptı, kardeşim Sait’le Çukurova'da aynı okulda okuduklarını söyledi. Karnımın çok<br />

sişkin olduğunu görünce: "Hastahaneye kaldırmazlarsa, sidik torbası patlar" dedikten<br />

sonra yönetime doğru gitti. Nasır'ın üç ay sonra bana anlatığına göre doktor Baran'a gitmiş<br />

"Selimi hastahaneye kaldırmazsanız ölür, sorumluluğunu ben üstlenmem" dediğinde<br />

gebersin" demiş Baran. Aynı sözü Ferhan Güllü için de kullanmış.<br />

Yönetimin beni hastahaneye kaldırmayacağını anlayınca, gece yarısı Ferhan Güllü ve iki<br />

arkadaşa: "Gelin beni su yönetime götürün, ben o şerefsize ne söyleyeceğimi bilirim"<br />

dedim.<br />

O gece Bar Elis'a götürüldüm, hastahanede erkeklik organıma hortum takılarak ikibuçuk<br />

litredan fazla su alındı, yeniden dünyaya gelmiş gibi sevindim. Bir gün sonra<br />

konumlandığım çadırın kapısına gelen eşim sırıtarak "geçmiş olsun" deyince, Beka'nin<br />

taşları gibi duyarsızdım. Burada sözümü kesen Roza: "Bütün bunların nedenini anladığın<br />

gün, benim neden buraya konulduğumu anlarsın, rapor yazmaya gerek duymuyorum ne<br />

yaparsaniz yapın" dedi. Roza'nın bu esrarengiz cümlelerinin anlamını o zaman tam olarak<br />

bilmiyordum. Son olarak yakalandığımda, benimle birlikte Bekaa’daki cezaevinde tutuklu<br />

olan ulu önderimizin kuryesi Fevzi'den öğrendim gerçeği.<br />

Roza'yi hiç bir zaman unutamam. Diyarbakır vahşetinde pişen cesaretime rağmen onun<br />

yanında cesaretsizdim. Özgürlük timsali kömür gözlü Roza, seni unutmadığımı, cesaretsiz<br />

ve alçak biri olmadığımı bilesin diye, bu satırlarla seni geleceğe aktarıyorum. Ölü müsün<br />

sağ mısın bilemiyorum. Fakat bu kayıtlarla seni ölümsüzleştirmek istiyorum. Roza ile<br />

konuşmamızdan üç gün sonra nöbetçiler; Roza'nın ölüm orucu haberini getirdiler. Zaten<br />

Şam'da daha önce bileklerini kesmiş, ölümden kurtulmuştu. Bu kızın bildiği önemli şeyler<br />

üzerine düşünmeye çalışıyordum. Ali Aksoy "gebersin!" dedi. Türkiye ve Kürdistan<br />

cezaevlerinde ölüm oruçları ve açlık grevlerine başladığımızda savcıların ve cezaevi<br />

müdürlerinin kullandıkları "gebersinler" sözünü şimdi arkadaşım kullanıyordu.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!