Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
kapalıdır. Bu açıdan ulus-devlet, hâkim bir kültür ve politik yapı eşliğinde<br />
varlığını sürdürür.<br />
Aslında ulus-devletin bu karakteri, modernitenin özünü oluşturan yapının<br />
bir yansımasıdır. Modernite, Batı merkezci yönelimi ve niteliğinden dolayı,<br />
dünyanın Batı dışında kalan insanların da Batı’nın geçtiği aşamalardan<br />
geçeceğini savunmaktadır. Bunun anlamı; Batı dışında geriye kalanların da er<br />
ya da geç Batıya benzeyecekleri düşüncesidir. Bu, açıkça modernitenin<br />
baskıcı (totaliter) karakterini göstermektedir. Öte yandan sürekli ilerleyen (bir<br />
başka deyişle, hep iyiye doğru giden) tarihin sonunda, dünya insanına bir tür<br />
cennet vadinde bulunmaktır..<br />
Modern dünyaya eşlik eden bir diğer süreç de sanayileşmedir. Sanayileşme,<br />
feodal toplum ilişkisinden endüstriyel topluma geçiş açısından insanlık<br />
tarihinde bir devrim sayılabilir. Mal ve hizmetlerin “seri” ve “ucuz” üretimi<br />
ve piyasaya sunulmasını makinelerle gerçekleştiren sanayileşme, hem toplumların<br />
yapısında ciddi değişimlere sebep olmuş, hem de sömürgeci koşulları<br />
daha da hızlandırmıştır. Bir kere mal ve hizmetlerin makinelerle seri üretimi,<br />
giderek hız kazanmış; teknolojik araçların gelişmesiyle birlikte bu hız<br />
daha da artmıştır. Dolayısıyla üretimde de bir artış olmuştur.<br />
Üretimdeki artış, en basit biçimde hammadde, işgücü ve malların satımı<br />
gibi süreçlerde de bazı değişimleri zorlamıştır. Zaten coğrafi keşiflerle<br />
birlikte başlayan sömürgeleştirme, hammadde ve işgücü temin etmek amacıyla<br />
artık sistematik hale gelmiştir. Sömürgecilik ilk başta, açık işgallerle<br />
yapılırken, Doğudan ve Afrika ülkelerinden hem hammadde hem de birçok<br />
insan Batıya aktarılmıştır. 1950’den sonraki süreçte ise açık işgaller büyük<br />
oranda sona ererken, sömürge koşulları devam etmiştir. Bu arada çalışmak<br />
üzere Doğu, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden insanlar da Batıya göç etmişlerdir.<br />
Sanayileşme ile birlikte kapitalizmin ölçek büyütmesinin bir sonucu<br />
olarak, gerek hammadde ve ucuz işgücü temini, gerekse mal ve hizmetlerin<br />
tüketilmesi ulus ölçeklerini zorlayıp sınırları aşmaya başlamıştır. Öncelikle<br />
üretilen malların iç pazar ihtiyaçlarının çok üzerinde olması, dış pazara<br />
açılmayı bir zorunluluk haline getirmekteydi. Diğer yandan hammadde ve<br />
ucuz işgücü temini de, her yönüyle ulus-devletlerin sınırları dışında yeni<br />
arayışları gündeme getirmiştir. Böylece ulusaşırı şirketler dünya ölçeğinde<br />
boy göstermeye başlamıştır. Tabii ki bu ulus aşırı şirketlerin farklı ülkelerde<br />
konumlanabilmesi; hem ulus-devlerin yerleşik düzenini zorlamış, hem de<br />
onun zeminini hazırlayan teknolojik ve kültürel değişimlerin ortaya çıkışını<br />
sonucunu doğurmuştur.<br />
Bir kere sermayenin ülkeler arası akışının kolaylaşması gerekiyordu.<br />
Çünkü ulus-devlet sınırlarını aşamayan sermayenin, şirketlerin küreselleşmesini<br />
(dünya ölçeğine yayılmasını) engellemesi söz konudur. Dolayısıyla<br />
süreç içerisinde dış yatırımlara olanak tanınmış ve yabancı sermayenin<br />
girişini kolaylaştıran serbestlikler getirilmiştir. Hatta Batı dışı birçok ülkede<br />
“uyum yasaları” adı altında bu süreci kolaylaştıracak adımlar atılmıştır.<br />
Bugün McDonalds, Coca Cola, Microsoft gibi ulus aşırı şirketler dünya<br />
ölçeğinde yapılanmışlardır. Bunlara bağlı olarak malların ulus-devlet sınırlarını<br />
aşıp rahatlıkla dolaşıma çıkabilmesi mümkün olmuştur. Meselâ; 1980<br />
öncesi Türkiye’de yurtdışına çıkmak, döviz bulundurmak, yabancı sigaralar<br />
sınırlı ya da yasaktı. Bugün gelinen noktada, döviz ve yabancı sigaralar da<br />
dahil olmak üzere, tüm yabancı mal ve hizmetler Türkiye’de serbest olarak<br />
130