08.08.2013 Views

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

unun yanlış bir tevekkül anlayışı olduğunu, önce tedbir alıp sonra sonucu<br />

beklemek gerektiğini ifade etseler de toplumun din anlayışı sağlıkla ilgili<br />

önlemlerde zaman zaman gevşekliğe yol açabilmektedir.<br />

Zihniyetin yanında dinin gündelik hayatımızdaki etkisi en açık biçimde<br />

karşımızdadır. Her şeyden önce dilimiz önemli ölçüde dinîdir. Selamlaşma,<br />

beğeni, temenni cümleleri, zorluklar karşısındaki ünlemlerde dini içerikli<br />

kelimeler ve cümleler kullanılır. Örneğin, yukarıda geçtiği biçimdeki zihniyetimizi<br />

ortaya koyan kelimelerin başında, “nasip”, “kader,” kısmet,” “takdir,”<br />

“alınyazısı” gelir.<br />

Gündelik hayatımızdaki yeme-içme kültürü üzerinde dinin açık etkisini<br />

görürüz. Bu etki üç alt başlık altında ele alınabilir: Yenilmesi, içilmesi dince<br />

uygun bulunan veya yasaklanan maddeler, özellikle hayvanların kesilme<br />

biçimi ve yeme şekli. İslam dini domuz etini ve alkollü içecekleri yasaklamıştır.<br />

Bundan dolayı Müslüman ülkelerde domuz üretimi çok sınırlı bir<br />

şekilde yapılır. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olmasına rağmen<br />

kabuklu deniz hayvanı tüketiminin son derece düşük olmasının altında<br />

Hanefi mezhebinin bunları mekruh olarak görmesinin etkisi vardır. Yemeiçme<br />

adabı konusunda da dinin ilkeleri söz konusudur. Mümkün olduğunca<br />

sağ el ile yemek yemek, başlarken besmele çekmek, yemeğin sonunda “Elhamdülillah”<br />

diyerek şükretmek bunlardan bazılarıdır. Nitekim toplumumuzda<br />

çok dindar olmayan insanların bile büyük çoğunlukla yemeğe besmele<br />

ile başladıkları görülür.<br />

<strong>Din</strong>darlık söz konusu olmasa bile bazı dini nesneler gündelik hayatımıza<br />

yayılmıştır. Örneğin her evde bir mushaf bulunması arzu edilir; mushafın evi<br />

kötülüklerden koruyacağına inanılır. Genç kızların çeyizlerine mutlaka bir<br />

seccade konulur. Ailede hiç kimse namaz kılmasa bile bir misafir gelip<br />

namaz kılmak istediğinde o seccade çıkarılır. Ölüm döşeğinde bulunan<br />

hastalara içirilmek üzere buzdolaplarında küçük bir şişe içerisinde zemzem<br />

suyu bulundurulur. Duvarlarda ayet, mübarek yerlerin resimleri veyahut<br />

Allah ve Muhammed lafızları bulunan tablolar olur. Tespih bir zikir aracı<br />

olduğu kadar elde gezen bir aksesuara dönüşmüştür. İnsanlar boyunlarına<br />

muskalar veya cevşenler takarlar. Evlerde ve dükkânlarda bereket duası,<br />

karınca duası, ayetelkürsi gibi küçük levhalar bulunur. Benzer şekilde bir<br />

Hıristiyan’ın evinde, özellikle Katolik veya Ortodoks ise haç, onlara mahsus<br />

tespihler, İsa ve Meryem tasvirleri, heykelcikleri görmek olağandır. Bunlara<br />

bakarak bir kişinin dindarlığını ölçmek güçtür. Bunlar dindarlıktan öte dinin<br />

kültürel yapı içerisindeki yerini gösterir.<br />

<strong>Din</strong>in önemli etki alanlarından birisi de mimaridir. Özellikle mabet<br />

mimarisi her dinin adeta kendisinin hak ve diğerlerinden üstün oluşunun<br />

göstergesi olarak büyük bir incelik ve zenginlik içerisinde gelişmiştir.<br />

Böylelikle dinler bir taraftan kendi inananlarına mesaj verirken öbür taraftan<br />

da diğer din mensuplarına göndermelerde bulunurlar. Burada iç içe geçmiş<br />

iki faktörden bahsediyoruz. Birincisi, dindarlıktan kaynaklanan durum,<br />

ikincisi ise diğer dinlerle rekabetten doğan durumdur. <strong>Din</strong>dar birey değer<br />

verdiği dini objenin en güzel şekilde ifade bulmasını arzu eder. Örneğin<br />

mezar ziyaretlerinin müstakil bir ritüel haline gelişi estetik olguyla birleşip<br />

türbelerin sanat ve tezyin açısından değer kazanmasına yol açmıştır. Bunu<br />

çeşitli tarihî örneklerle görüyoruz. On ikinci yüzyılda Kahire’deki en önemli<br />

ziyaret yeri olan Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu türbe ipekli kumaşlarla<br />

kaplı, altın süslemeli veya saf gümüşten yapılan şamdanların bulunduğu,<br />

tepesi elma büyüklüğünde altınlarla çevrelenmiş bir biçimde “cennet gibi” bir<br />

bahçe içindeydi. Türbeye giren kişiler, sandukanın üzerine kapanıp örtüsünü<br />

179

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!