Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
inanç, din ve medeniyetlerin ürünü olduğuna inanan Paşa, bu nedenle,<br />
Osmanlı toplumunda siyasi, idari, hukuki ve diğer alanlarda İslami etkilerin<br />
egemen olduğunu belirterek bu alanlarda İslami hükümlerin dikkate alınmasının<br />
daha isabetli olacağını savunmaktadır.<br />
Öte yandan, İslamiyet’in getirdiği adalet ve eşitlik anlayışının toplumsal<br />
hayatta önemli yansımaları olduğunu söyleyen Ahmet Cevdet Paşa’ya göre,<br />
İslam dini herkese hak ettiği hürriyeti verdiği için İslam dünyasında Batı’daki<br />
gibi bir hürriyet mücadelesi meydana gelmemiş; buna karşılık adalet düşüncesi<br />
ön plana geçmiştir. İslam’daki bu eşitlik–adalet uyumundan dolayı Avrupa’daki<br />
sınıf çatışmaları, feodalite, sömürü ve zulüm Osmanlı toplumunda<br />
görülmemiştir.<br />
Ekonomik hayatta liberalizmi benimseyen ve iş hayatında Müslümanların<br />
da anonim şirketler kurmasını öneren Ahmet Cevdet Paşa, önemli eserlerinden<br />
biri olan “Tezakir”de ekonomik buhran ile ahlaki çöküş arasında paralellik<br />
kurmaktadır. Fransız Devrimi’ne de özel bir ilgi duyan Ahmet Cevdet<br />
Paşa, bu konunun girişinde, kraliyet Fransa’sındaki ekonomik darboğaza ve<br />
devrimi hazırlayan düşünce iklimine değinir. Ona göre, özellikle Voltaire ve<br />
Rousseau gibi düşünürlerin din aleyhindeki düşünceleri devrim öncesi Fransa’sının<br />
ahlaki bir buhrana sürüklenmesine neden olmuş ve ekonomik buhranla<br />
birlikte ahlaki buhran devrime giden süreci hızlandırmıştır.<br />
Ahmet Cevdet Paşa’nın toplum düşüncesinde din, onun toplumsal hayatı ve<br />
kurumları yorumlarken kullandığı en temel olgulardan biridir.<br />
Ahmet Cevdet Paşa’nın sosyolojik görüşleri için Ümit Meriç’in Cevdet Paşa’nın<br />
Toplum ve Devlet Görüşü adlı eserine bakılabilir.<br />
Meşrutiyet Dönemi<br />
Osmanlı Devleti’nin ve aydınlarının bakışlarını dışarıya, Batı’ya çevirmelerinin<br />
nedeni, sorunlarını çözmek için başka yol bulamamaları, Batılılaşmayı<br />
çözüm olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Osmanlı’nın Batı seçimi<br />
bilinçli bir devlet siyasetiydi. Bu yeni siyasi seçimin amacı, Osmanlı Devleti’nin<br />
toplumlararası ilişkilerde azalan etkinliğini yeniden arttırmaktır. Osmanlı’nın<br />
Batı seçimi içinde kazanacağı yeni kimliğini tanımlamak ve bu<br />
seçimin getireceği yeni sorunlara çözüm aramak için, Batı’da olduğu gibi bir<br />
bilime ihtiyacı vardı. O nedenle, Batı’daki sorunları çözmek adına kurulan<br />
sosyoloji bilimi Batı’da ortaya çıkar çıkmaz, devleti yıkılmaktan kurtarmak<br />
amacıyla, Osmanlı’nın tercihi olan yeni siyaseti resmi bir ideoloji olarak<br />
savunmak üzere Türkiye’ye aktarılır.<br />
II. Meşrutiyet döneminde Batı’daki sosyoloji ekollerinin hemen hemen<br />
hepsinin Türkiye’ye aktarılması ve siyasi akımlarla bütünleşmesi, toplumsal<br />
sorunları çözmede, Osmanlı özelinde “devleti nasıl kurtarırız?” sorusunun<br />
ancak siyaset aracılığı ile çözümleneceğine inanılmasından kaynaklanmaktadır.<br />
Bu dönemde Osmanlı’ya aktarılan sosyoloji ekolleri ve siyaset anlayışları<br />
sadece Durkheim–Gökalp, Le Play–Prens Sabahattin akımları ile sınırlı<br />
değildir. Bunların yanı sıra, Mustafa Suphi Marksist sosyolojiyi, Ahmet Şuayp<br />
organist sosyolojiyi, Ahmet Rıza pozitivist sosyolojiyi ve bu sosyolojilerin<br />
bağlı oldukları siyasi anlayışları temsil etmektedirler. Ancak, bunlardan<br />
Durkheim ve Le Play’ın sosyolojik görüşlerine dayalı olarak kurulan iki<br />
ekol dışındakiler bir iz bırakamadan kaybolmuşlardır.<br />
42