08.08.2013 Views

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

Din Sosyolojisi - Anadolu Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

edebi kamuyu oluşturmuşlardır. Bu mekanlarda şiirler, yazılar, nutuklar ile<br />

kral ve prenslere karşı Burjuvazi adına muhalefetlerini yükseltmişlerdir.<br />

(Habermas, 2002: 59-97)<br />

Kamusal alanın oluşumunda, burjuvazinin yerini ihmâl etmemek gerekir. Batıda<br />

o dönemde, yeni ortaya çıkmış kent soylu bir sınıf olan burjuvazi, ekonomik<br />

bakımdan elde ettikleriyle de görünürdü. Bu çerçevede burjuvazinin en büyük<br />

endişelerinden birisi de sahip olduğu ekonomik birikimlerin monarklar<br />

tarafından müsâdere edilmesiydi. Dolayısıyla monarkların konumunun zayıflaması,<br />

burjuvaziyi sevindirecek bir durumdu. İşte tam da bu noktada, burjuvazinin<br />

genel desteğiyle oluşan edebi kamuda şâirler, yazarlar, entelektüeller<br />

var oldu. Bunlar ürettikleri ürünler ile monarklara eleştiride bulundular.<br />

18. yüzyıl başlarına gelindiğinde, “kamusal” olanın kimleri içerdiği ve<br />

kamuya çıkıldığında, çıkılan yerin neresi olduğu konusu, bilhassa Londra,<br />

Paris gibi Avrupa başkentlerinde öne çıkmaya başlamıştır. Burjuvalar, daha<br />

öncesine göre toplumsal kökenlerini gizleme kaygılarından sıyrılmışlardır.<br />

Çünkü sayıları oldukça artmıştı. Onların yaşadıkları şehirler, toplumdaki çok<br />

çeşitli grupların ilişkiye geçtikleri bir dünya hâline gelmişti. Böylece “kamu”<br />

sözcüğü modern anlamını kazanmış ve dolayısıyla artık yakın arkadaşlar ve<br />

aile kesimlerinden farklı konumu olan bir toplumsal yaşam bölgesi değil,<br />

göreceli olarak çok çeşitli insanları içine alan bir kamusal alan haline<br />

gelmektedir. Bunun bir yansıması olarak kahvehânelerle birlikte kafeler ve<br />

birçok ortak mekânlar sosyal merkezlere dönüşmüştür. Tiyatro ve opera<br />

salonları, eskiden olduğu gibi koltuklarını aristokratların paylaştırdığı yerler<br />

olmaktan çıkarak açıktan yapılan bilet satışlarıyla geniş bir kamu kesimine<br />

açılan mekanlar olmuşlardır. Şehrin nimetleri dar bir elit kesimden geniş bir<br />

toplumsal yelpazeye açılmıştır. Öyle ki, alt sınıflar bile kendi bahçelerinde<br />

gezintiler yapmak gibi bazı sosyal âdetleri benimsemeye başlamışlardır. 18.<br />

yüzyıl kent pazarları, Ortaçağ sonlarındaki durumlarından oldukça farklılaşmıştı.<br />

Satıcılar, sürekli değişen ve kim olduklarını bilmedikleri alıcı grupların<br />

ilgisini çekebilmek için yaşamaktaydılar. Tam da bu bağlamda kamusal<br />

ile özel arasındaki çizilen çizgiyi şu şekilde ifade edebiliriz: Kozmopolit<br />

kamusal davranışla, ailedeki doğanın taleplerini dengeleyen çizgi. Kamusal<br />

ve özel şeklindeki iki alanı birbirleriyle tezat konsepti içerisine yerleştiren bu<br />

yeni anlayış, onları bütünlüklü ve birbirini tamamlayıcı bir bakış açısıyla<br />

tanımlamaktadır. Buna karşılık aile ve derin dostluklar kurma yetenekleri<br />

insânî faaliyetler olmaktan çok, doğal potansiyeller olarak görülmektedir. Bu<br />

bağlamda 19. yüzyıl boyunca aile, kamusal alandan daha yüksek ahlâkî<br />

değerler taşıyan kendi başına bir dünya, idealize edilmiş bir sığınak<br />

görüntüsü vermekteydi. Anlatılan bu sürece göre, Roma ile modern çağ arasındaki<br />

fark, özel yaşama ne anlam verildiği üzerinde izlenebilir. Roma’da<br />

birey, özel yaşamda kamunun karşısına koyabilmek için dünyanın dinsel<br />

bakımdan aşılmasına dayanan bir ilke arayışı idi. Modern çağda ise, bir ilke<br />

değil, duygularda neyin sahici olduğuna ilişkin bir düşünüm baskın olmuştur.<br />

Bu bağlamda özel yaşam, kendi başına aile ve yakın arkadaşlarla baş başa<br />

kalmayı kendi başına bir amaç hâline getirmişti. (Sennett, 2002: 16-37)<br />

Bu arada sanayileşme ve kapitalizm sürecinin kamusal alanla ilişkisine<br />

kısaca değinmeliyiz. Kamusal alanın özel alandan ayrı bir yaşam alanı olarak<br />

ortaya konmasında sanayileşme ve buna bağlı olarak kapitalist toplum<br />

yapısını zikretmeliyiz. 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkan sanayi toplumunda<br />

ekonomik üretim faaliyetlerinin yanı sıra, geleneksel aile fonksiyonları da<br />

aileden koparıldı. Bu bağlamda geleneksel toplum yapısında siyasal,<br />

ekonomik ve kültürel yaşamın merkezi olan ailenin bu işlevleri, modern<br />

toplumda farklılaşmıştır. Yanı sıra toplumdaki çok farklı ve kapalı halde<br />

154

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!