18.01.2015 Views

58-Soyutlama-acisindan-postmodern-edebiyat-ile-meddah-karagoz

58-Soyutlama-acisindan-postmodern-edebiyat-ile-meddah-karagoz

58-Soyutlama-acisindan-postmodern-edebiyat-ile-meddah-karagoz

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

anlayışında sanatçı, bireysel olan ağacı değil, evrensel olanı, ağacın özünü<br />

kavrayacaktır. Sanatçı, nesnesini biçimi <strong>ile</strong> birlikte yaratacaktır. Çünkü artık<br />

sanatçının benzetmeye çalışacağı ne doğal bir varlık, ne de bir doğal örnek söz<br />

konusudur. Çünkü onlar, “rastlantısal” ve “keyfi” görünüşler olarak başta ortadan<br />

kaldırılmıştır. 102 “Benzetmecilik”in (taklit) ortadan kalktığı soyut sanat,<br />

“biçimlendirme”, “biçim verme” anlamıyla, bir anlatım sanatı olarak değerlendirilir:<br />

“ (…) Var olan bir biçimin yorumlanması değil de, duyularımızı aşan, bir<br />

realitenin tümüyle biçimlendirilmesi, yani ontolojik ve estetik anlamında<br />

dışlaştırılması, objektifleştirilmesidir. Böylece metafizik, trancendent bir varlık<br />

(duyularımızı aşan), estetik bir kategori içinde gün ışığına çıkıyor, bir bakıma<br />

gizlide olan bir varlık kendini estetik olarak açığa vuruyor. Buradan, soyut<br />

sanatın metafizik anlamı olanca açıklığı <strong>ile</strong> kendini açığa vuruyor.” 103<br />

Bu noktada doğaüstü nitelikteki biçim verme konusuna da değinmek<br />

gerekmektedir. Soyut sanat, sanatı, sanat dışı unsurlardan temizlemek istemektedir.<br />

Bunların başında da nesne biçimleri, doğal biçimler gelir. Asıl biçim ya da sanat<br />

unsurları doğa biçimlerinin dışında vardır ve bunlar, çizgi, renk ve düzeylerdir. Soyut<br />

sanat biçim vermeyi geometrik biçimler olarak çözümlemiştir. Bu durumda “biçim”<br />

soyut kalır, yani, hiçbir gerçek nesneyi anlatmaz, bütünüyle soyut bir “öz”ü d<strong>ile</strong><br />

getirir. Böyle bir yaklaşımda, bu yeni sanat anlayışı salt-gerçekliğe ulaşma ereğiyle<br />

ortaya çıkmış ve sonunda da soyut bir takım biçimlere ulaşmıştır. Bu durumda da<br />

Tunalı’ya göre çıkış noktası <strong>ile</strong> varış noktası arasında, varsayım <strong>ile</strong> sonuç arasında<br />

bir tutarsızlık ortaya çıkmıştır:<br />

“Eğer ‘soyut’ sözünü mantıki anlamda, bir şeyin tabiattan soyutlanması<br />

olarak anlarsak, burada böyle bir karşıtlığın bulunduğu doğrudur. Fakat hemen<br />

söyleyelim ki, buradaki soyutun, mantıki soyutlama <strong>ile</strong> hiçbir ilgisi yoktur.<br />

Buradaki soyut, ontolojik bir anlamdadır. (…) Bu sorunun araştırılmasına, soyut<br />

sanatın anladığı realite kavramını genellikle felsefede anladığımız realite<br />

kavramı <strong>ile</strong> karşılaştırmakla geçmek istiyoruz. Genellikle felsefede realite<br />

denilince anlaşılan şey, duyularımızla uzay ya da zaman içinde kavradığımız<br />

fenomenler, gerçeklerdir. (…) Soyut sanatın anladığı realite böyle bir gerçeklik<br />

değildir. Nitekim soyut sanat adamları kendi anladıkları realiteyi duyusal<br />

realiten ayırmak için ona salt-realite adını vermişlerdir.” 104<br />

102 TUNALI, Đsmail, Felsefenin Işığında Modern Resim, rh+Sanat Basımevi, Đstanbul, 2003, s. 141.<br />

103 TUNALI, Đsmail, Estetik Beğeni, Say Yayınları, Đstanbul, 1983, s. 121.<br />

104 TUNALI, Đsmail, Estetik Beğeni, Say Yayınları, Đstanbul, 1983, s.s. 128-129<br />

31

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!