--KAPAK ARAÞTIRMA kopya 1 - Kültür ve Turizm Bakanlığı
--KAPAK ARAÞTIRMA kopya 1 - Kültür ve Turizm Bakanlığı
--KAPAK ARAÞTIRMA kopya 1 - Kültür ve Turizm Bakanlığı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Pilav Tepe’de yaptığımız gözlemler, önemli kalıntıların tepe düzlüğünün doğu tarafında<br />
olduğunu göstermiştir. Bu alanda çapı 4-5 m. derinliği ise yaklaşık 6.00 m.yi bulan<br />
büyük bir kaçak kazı çukuru ile onun çevresinde yer yer daha küçük boyutlarda kaçak<br />
kazı çukurları görülmüştür. Kaçak kazı çukurunda yapılan incelemede tepe üzerindeki<br />
yerleşme dolgusunun yüzey toprağı üzerinden başlayarak aşağıya doğru en az<br />
5.00 m. kadar devam ettiği <strong>ve</strong> böylece tepe üzerinde yoğun bir yerleşme katmanının<br />
var olduğu anlaşılmıştır. Tepe üzerinde tarafımızdan saptanabilen tarihlenebilir malzeme<br />
Geç Miken Dönemine aittir. Buna karşın, yüzey toprağı üzerinde bulduğumuz sırlı<br />
seramik parçası yerleşimin Bizans Dönemine dek sürdüğünü göstermesi bakımından<br />
önemlidir.<br />
Pilav Tepe’de yerleşimin kuzey alt yamaçlarında yaptığımız inceleme sonucunda<br />
Damlıboğaz’da Sarıçay yatağında belirlediğimiz türden sistemli olarak şiş kullanma<br />
yöntemiyle yerleri bulunarak yağmalanmış bir pithos gömü alanı belirlenmiştir. Bu alanda<br />
yüzey toprağı üzerinde tahrip edilmiş pithos parçaları görülebilmektedir. Pilav Tepe,<br />
özellikle tepe üzerinde izlenen <strong>ve</strong> uzun bir kullanım sürecinin sonucu olan yerleşim katmanları<br />
ile Sarıçay Ovası’nda Eski Tunç Çağı ile Miken Dönemi arasındaki M.Ö. II. binyılın<br />
boşluğunu dolduracak önemli bir yerleşme olarak öne çıkmaktadır. Alanda daha<br />
önce gerçekleştirdiğimiz araştırmalarla birlikte bugün artık Damlıboğaz-Sarıçay yatağında<br />
tarafımızdan ilk kez saptanan Eski Tunç Çağı pithos gömü alanına ilişkin sivil<br />
yerleşmenin olasılıkla Pilav Tepe’de de aranması gerektiğini söyleyebiliriz. Çalışmalarımızın<br />
sürekliliğiyle bu sorunları aydınlatabileceğimizi umuyoruz.<br />
Kedreai: Rodos Peraesi içerisinde, Gökova Körfezi’ni Datça-Bozburun Yarımadası’yla<br />
kara <strong>ve</strong> denizden bağlayan ticarî <strong>ve</strong> stratejik konumuyla önemli bir geçiş yolu<br />
üzerindeki Kedreai, kıyı Karya’nın Helenleşme sürecindeki yapısal durumunu belgeleyen<br />
önemli bir yerleşmedir. Kedreai’de ilk araştırmalar 19. yüzyıl sonunda bölgeyi ziyaret<br />
eden seyyah raporlarına yansıyan araştırmalara konu olmuşsa da, ayrıntılı bir tespit<br />
<strong>ve</strong> değerlendirme bugüne dek yapılmamıştır.<br />
Gerçekleştirilen ilk çalışmada, adanın öncelikle liman <strong>ve</strong> sur sistemi tarafımızdan<br />
gözlemlenmiştir. Çalışma sonucunda tiyatronun kuzeyinde bugünkü iskeleden<br />
başlayarak adanın doğu burnuna dek uzayan <strong>ve</strong> açık deniz rüzgârlarına nispeten kapalı<br />
<strong>ve</strong> yer yer doğal koylar oluşturan kuzey kıyılarının yoğun liman kalıntılarını barındırdığı<br />
gözlemlenmiştir. Burada denize dek uzayan düzgün kesme taşlardan yapılma<br />
duvarlar birkaç sırası ile de olsa su altında hâlâ görülebilmektedir (Resim: 7). Bunların<br />
tekne yanaşma yerleri <strong>ve</strong> limana ilişkin karadaki yapı <strong>ve</strong> iskele duvarları ise, daha sonraki<br />
devirlerde sürekli onarım gördüklerinden özgün yapılarından uzaklaşmıştır <strong>ve</strong> çoğu<br />
bugün Geç Roma Dönemi özelliği gösterir. Kıyının hemen arka kesiminde güneye<br />
doğru yükselen kara üzerinde ise yapı kalıntıları başlar. Çoğu liman ile ilgili bu kalıntıların<br />
tasar <strong>ve</strong> gerçek konumunu yoğun bitki örtüsü nedeniyle tam olarak saptamak<br />
mümkün olamamaktadır. Çoğu Helenistik duvar tekniğine sahip kalıntılar geç dönemde<br />
yeni eklenti <strong>ve</strong> onarımlarla kullanılmıştır.<br />
Adanın güneydoğu yönündeki kalıntıların özgün haliyle daha iyi korundukları görülmüştür.<br />
Burada özellikle bosajlı düzgün bloklardan yapılma Helenistik Dönem yapıları<br />
yoğunluk kazanır. Kuzeydoğu burundaki büyük "apsidal yapı" Bizans Dönemine ait<br />
bir kilise kalıntısı olmalıdır. Adanın güney kesimi deniz rüzgârlarına karşı açık <strong>ve</strong> kıyının<br />
çok parçalı <strong>ve</strong> kayalık olması nedeniyle liman kalıntılarından yoksundur. Buna karşın<br />
kıyı, surlar <strong>ve</strong> sağlam kulelerle güçlendirilmiştir. Güneydoğu köşede harçlı, irili ufaklı<br />
moloz taşlardan yapılan kare biçimli tonozlu yapının batısındaki düzgün sıralar oluşturan<br />
bosajlı izodom tekniğinde duvarlara sahip Helenistik kule, adanın en mükemmel<br />
duvar tekniğini gösterir. Kulenin kuzeybatıya doğru sura bağlandığı gözlemlenmiştir.<br />
Surun batıya doğru devamında ise farklı bir tekniğe; poligonal duvar tekniğine yer <strong>ve</strong>rilmiştir<br />
<strong>ve</strong> büyük olasılıkla surların en eski tarihli olanları bunlardır (Resim: 8). Güney<br />
sur duvarlarının batıya doğru uzayan bir bölümü kuzeye döndürülerek tiyatro duvarı ile<br />
birleştirilmiştir. Burada surlar yerleşim merkezini kuşatmaktadır. Kıyıyı izleyen sur<br />
uzantısı ise poligonal örgü şeklinde batıya doğru devam ederek sonlanır. Böylece ada<br />
141