16.11.2012 Views

uluslararası kurban sempozyumu

uluslararası kurban sempozyumu

uluslararası kurban sempozyumu

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

116<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

doğmaktadır. Ölüm içgüdüsü eğer, kısıtlanamazsa<br />

kişinin kendini tahrip etmesiyle sonuçlanır.<br />

Bu nedenle, ölüm içgüdüsünü kısıtlayabilmek<br />

amacıyla insanlar değişik savunma<br />

mekanizmalarına başvurular; bu savunma<br />

mekanizmalarıyla örneğin ‘yer değiştirme’<br />

savunmasıyla bu enerji dışarıya aktarılır ve<br />

böylece saldırganlık ortaya çıkar. Kurban, insandaki<br />

işte bu saldırganlığın önünü almakta<br />

ve onu anlaşılabilir/faydalı olabilir forma<br />

sokmaktadır. Aksi takdirde kişinin, kendisine<br />

ya da diğer insanlara yönelik olarak ortaya çıkabilecek<br />

bu saldırganlık, kendini gerçekleştirme<br />

yolunun en önemli basamaklarından<br />

olan adalet ve fedakârlık kavramlarını altüst<br />

edecek, insanı ilkel, hayvani güdülerle hareket<br />

eder hâle getirecektir.<br />

Kurban insanda bu yönlendirmeyi yaparken,<br />

kendini gerçekleştirme adımlarından baştan<br />

savma, tutarsızlık veya tesadüf yerine mükemmellik<br />

ve eksik olma yerine tam olma ilkelerinin<br />

de gerçekleşmesini <strong>kurban</strong> edilecek<br />

hayvana ve kesim usulüne dair kurallar ve düzenlemeler<br />

getirerek sağlamıştır. Buna göre,<br />

insandaki saldırganlık güdüsünün giderilmesi<br />

adına hunharca, eziyetle yapılan bir kesim<br />

makbul olmayacaktır. Makbul olan, <strong>kurban</strong><br />

edilecek hayvanın en az acı duymasını sağlayacak<br />

kesimdir. Yine bu anlamda <strong>kurban</strong> edilecek<br />

hayvanın, kuzu yada dana olamaması mutlak<br />

surette yaşını almış olması söz konusu düzenlemenin<br />

en dikkat çekici yanlarındandır.<br />

Kurban edilen hayvanın etinin üçe bölünerek,<br />

bir kısmının eve götürülmesi, bir kısmının akrabalara<br />

ve komşulara verilmesi, bir diğer kısmının<br />

da ihtiyaç sahiplerine dağıtılması <strong>kurban</strong><br />

kesimine ayrı bir anlam katmakta ve elde<br />

edilenin toplumun bütün katmanları arasında<br />

paylaşılmasıyla sosyal adaleti gerçekleştirmeye<br />

bir basamak olmakta ve sosyal dokuyu güçlendirmektedir.<br />

Şair Robert Bly’dan bir alıntıyla devam ede-<br />

lim: “Kimi eski gelenekler, hiçbir insanın ruh<br />

ve maneviyat alemine açılana dek yetişkinliğe<br />

ermediğini söyler. Ve böyle bir açılışın doğru<br />

zamanda ve doğru kişilerin refakatinde, doğru<br />

yerde açılmış bir yarayla gerçekleştiğini eklerler.<br />

Açılan bir yara, maneviyatın ya da ruhun<br />

içeri girmesini sağlar.” Başka bir şair, ‘kendi<br />

yaralarınla avun’ diyordu. İnsanın yarası, aynı<br />

zamanda şifası olabilir mi? Ruhumuzun gövdesinde<br />

kanayan bir yara, gün gelir bizi iyileştirebilir<br />

mi? “Taç yapraklarını atar ve çiçeğe<br />

ulaşır.” der Tagore, bir Zen sözü bunu doğrular:<br />

“Hiçbir tohum çiçeği göremez.” Var olmak,<br />

yok olmayı göze alabilenlerin işidir. Hiç<br />

dediğimizde, hep demiş oluruz.<br />

Bohm’un ‘bozulmamış bütünlük’ü şeylerin,<br />

kendi içlerinde kendi düzenlerini özerk olarak<br />

sürdürmelerine rağmen, onları birbirine<br />

bağlayan derin bir düzen ve ahenk olduğunu<br />

öngörür. İnsan ahenk arar, bütünlüğün peşinde<br />

koşar. Freud’a kalırsa Tanrı’yı arayış, ölüm<br />

korkusuna karşı kuşandığımız bir zırhtır, kimileri<br />

aksini söyler, varoluşsal yalnızlığımız yüce<br />

kudretten ayrı düşmüşlüğümüzle açıklanır.<br />

Mevlâna, Mesnevinin girişinde sazlıktan koparılan<br />

neyin öyküsüyle bu ayrılığın eşsiz bir resmini<br />

çizer: “Her kim aslında uzak düşsün arar/<br />

Cânâna dönmek için bir uygun gün arar.”<br />

Aldığımız yaralar dünya üzerindeki saltanatımızı<br />

sarsar. Dünyanın emin ve tekin bir yer<br />

olduğu ve bizim burada sonsuza dek kalacağımız<br />

hissi, yaralanmakla son bulur. Artık faniliği<br />

hisseden insan, kendini aşan bir anlamın<br />

peşine düşer. Zamanla eskiyip yıpranmayacak,<br />

ölümlü bedenlerimizle çürüyüp gitmeyecek<br />

bir anlam ararız. Tanrı her sokakta karşımıza<br />

çıkar. Bilinmek ister. Yaralarımızdan içeri girer.<br />

Ve insan Tanrı kendisiyle konuşsun ister.<br />

Ve O bizimle konuşur. İçimiz O’nu almayacak<br />

kadar başka şeylerle dolduğunda, O’nu<br />

duyamaz oluruz; Yaralarımızla avunmayı<br />

unutup onlardan şikâyete başladığımızda...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!