12.03.2013 Views

10EP2Te

10EP2Te

10EP2Te

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminizme Farklı Yaklaşımlar ve Üçüncü Dalga<br />

Yarası olmayanın neye göre yarası yok? Yoksa herkesin mi yarası<br />

var? Hıristiyan felsefesindeki gibi İsa’nın acılarını omuzlarına<br />

alıp, kendisini bir şekilde onun için feda etmesi gibi metafizik bir<br />

alana mı taşıyacak? Yara tanımlamasını hangi referanslarla baz<br />

alarak seçtin bilmiyorum ama benim bildiğim tanımlarda var olan<br />

bir referans değil. Yara kelimesini tek başına kullanmıyorsun gerçi,<br />

hep bir bağlamda kullanıyorsun ama yine de acaba uygun bir<br />

tanım mı?<br />

Begüm: Yara, Butler’ın“Kırılgan Hayat” 5 kitabında ve sonraki çalışmalarında<br />

injury (yaralanma) olarak bahseder. Daha liberal<br />

cosmopolitanism gibi Kant’tan gelen, “Hepimiz ölüme karşı kırılganız,<br />

o yüzden hepimizin ortaklaştığı zaten bir kırılganlık, yara<br />

ya da hasar,” vardır. Hepimiz ölebiliriz, iktidarın da, senin de, benim<br />

de, hepimizin ölme korkusu var. O yüzden “Hepimizin paylaştığı<br />

bir yara,” vardır diyen bir literatür var. Ama benim bahsettiğim<br />

aslında sosyal adaletsizliğin yarası. Toplumsal adaletsizlik<br />

hissinin yarattığı daimi hukuksuzluk durumuna karşı tanınma<br />

mücadelesi yürütenlerin kurguladıkları injury’den bahsediyorum.<br />

Güneş: O adaletsizliği hissedenlerin içerisinde o yarayı hissedenlerin<br />

bir araya gelmesinden bahsediyorsun. Yarayı hissedenlerin<br />

de psikanalitik bir boyutu var. Hissedenlerin hareketi, hissetmeyenlerin<br />

yarasını ortaya çıkarma gücü taşıyor mu?<br />

Begüm: Bazı tartışmalarda söylenen “O gey onun yarası var ama<br />

bilmiyor,” gibi bir dil kurmak istemem. Yaradan kastım, illâ ki<br />

örgütlenilmiş, politize olmuş bir yerden değil evde otururken, televizyon<br />

seyrederken hissettiklerin de olabilir.<br />

Güneş: Bu da çok genellemiyor mu? Sosyal adaletsizliğin de, yaranın<br />

da tanımı çok genel. İktidarı yeterince işaretleyen bir tanım<br />

mı acaba?<br />

Belmar: Ben de bu konuda Güneş’e katılıyorum. İnci’nin de söylediği,<br />

“Empati kurmamız gerekiyor,” söylemi bence çok soyut ve<br />

havada kalan bir söylem. Yapısal bir değişim olmadığı sürece istesem<br />

bile nasıl empati kurabilirim ki? Farz edelim ben Roman<br />

olmayan biri olarak Romanlarla birlikte büyüdüm ve empati<br />

kurmam gerekiyor evet, ama bu empatiyle olacak bir şey değil k!<br />

Bir sürü yapısal sorunlar ve eşitsizlikler varken “Ben empati kuruyorum,”<br />

demek, empati üzerinden konuşmak çok soyut ve bir<br />

yere değmeyen bir yaklaşım. Empati de kurulamıyor zaten, toplumdaki<br />

eşitsizlikler ve ayrımcılıklar empati kurmakla ortadan<br />

kalkabilseydi, Almanya’da yaşayan Türkler, kendilerine yönelik<br />

5 Butler, Judith, (2005), Kırılgan Hayat Yasın ve Şiddetin Gücü,(çev. Başak Ertür),<br />

Metis Yayınları, İstanbul<br />

faşizmi referans alıp, buradaki Kürtleri anlayabilirdi ama anlayamadıklarını<br />

görüyoruz.<br />

Simten: Bana bu empati kavramı ve örgütlülük içindeki vurgusu<br />

yirmi yıl öncenin 1980’ler ve 1990’ların hoşgörü vurgusunu hatırlatıyor.<br />

Her ikisinde de hiyerarşik bir duruşun kabul edildiğini<br />

düşünüyorum. Kendimi senin yerine koyuyorum demek bence<br />

hegemonik bir söylemdir. “Ben kimim ki kendimi olmadığım birinin<br />

yerine koyacağım?” diye düşünüyorum. Begüm de onun altını<br />

çizdi, “Başkalarının ayakkabılarını mı giyeceğim?” dedi. Kendimi<br />

başkasının yerine tabii ki tamamen koyamam, ama orada sanki<br />

mesele gelip, dolaşıp, etik bir yere dayanıyor.<br />

Neoliberalizm ve hak temelli siyasete bir üçüncü olarak<br />

aklımda dolanan bir terim var: sorumluluk. Sorumluluk ilkesinin<br />

empatiye ve hoşgörüye alternatif oluşturabileceğine dair bir<br />

ümidim var. Hani biriyle empati kurmak değil, ama sadece haklar<br />

üzerinden hareket ettiğinizde o kişi ya da durum karşısında kendini<br />

sorumlu hissederek ortaklıklar kurabiliriz diye düşünüyorum.<br />

Ama bunu yapabilmemiz için de eşitsizlikleri ve ayrımcılığı<br />

yaratanı dert etmemiz, bu yapıyla halleşmemiz gerekiyor. Çünkü<br />

bize öyle doğuştan birtakım ilkelerle doğup, kendi kendimize<br />

doğruları bulabilecek varlıklar değiliz.<br />

İnci: Begüm, queerin kendisi ontolojik değildir dedin ya peki,<br />

queer ontolojik kimlikler olduğunu kabul ediyor mu?<br />

Begüm: Karşı çıkması gerekir. Queer kendini kurarken ontolojik<br />

kimliği reddediyor. Ben bir şeyim dediğinde kendini ontolojik<br />

olarak yaratıyorsun buradaki ontolojiyi reddetmek, o varlığı reddetmek<br />

ise queere ait bir şey. Ama eğer “Lezbiyen diye bir kimlik<br />

vardır, Ermeni diye bir kimlik vardır,” durumunu kabul edip “Ben<br />

de queerim,” derse kendine ters düşmüş olur.<br />

Gülnur: İkinci Dalga Feminizm içerisinden Üçüncü Dalga<br />

Feminizm’e, cinsiyet toplumsal olarak yaratılmıştır ama biyolojik<br />

cinsiyet üzerinden yaratılmıştır eleştirisinin olduğunu biliyorum.<br />

Dolayısıyla cinsiyetin ontolojik birtakım varoluşlara da gönderme<br />

yapabileceğinin es geçilmemesi gerekiyor.<br />

Begüm: Zaten “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözündeki gibi<br />

performatif bir yerden baktığında aslında ontolojiyle çelişiyorsun.<br />

Queer de performatif teoriden esinlendiği için ontolojiyle<br />

bir yerde aynı şekilde ilişkilenir ve kendini anti-ontolojik olarak<br />

tanımlar.<br />

Gülnur: Bu konuları daha çok tartışacağız gibi duruyor. Geldiğiniz<br />

için hepinize teşekkür ediyoruz.<br />

364 365

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!