Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Antimilitarizm ve Feminizm<br />
anneliğin yanı sıra, ordu milletin kadınlarından beklediği ikinci<br />
bir rol de er-kadın, er-eş, er-karı olarak çıkıyor karşımıza.<br />
Ordu-millet kurgusunda kadınları gördüğümüz üçüncü rol<br />
ise, çok istisnai de olsa, savaşçı olmaları - ki yazımda bahsettiğim<br />
Sabiha Gökçen hikâyesi bu noktada çok önemli. Sabiha Gökçen<br />
ilk kadın askeri pilotu değildir, zira Alman ordusunda, Rusya’da<br />
diğer yerlerde başka askeri kadın pilotlar var. Sabiha Gökçen dünyanın<br />
ilk kadın savaş pilotudur. Yani sadece askerî uçak uçurmakla<br />
kalmamış, bomba atmış ve cephede bulunmuş bir kadındır.<br />
Biz Sabiha Gökçen’den ve yaptıklarından çok uzun yıllar boyunca<br />
gurur duyduk biliyorsunuz. Sabiha Gökçen Havaalanı’nın web<br />
sitesine girerseniz bu kahramanlık öyküsüyle karşılaşacaksınız.<br />
Fakat çok yakın zamana kadar “Sabiha Gökçen 1930’larda hangi<br />
savaşta savaşmış da kahraman olmuş?” sorusu üzerinde çok büyük<br />
bir sessizlik vardı. Şimdi bu sessizlik pek çok açıdan kırıldı.<br />
Bunun Dersim Harekâtı olduğu artık herkes tarafından biliniyor.<br />
Bunun yanı sıra Dersim Harekâtı’nın bir kahramanlık<br />
hikâyesi olması da sorgulandı. Bu sorgulamayı Dersimliler ve az<br />
sayıda araştırmacı yıllardır yapıyorlardı ama bu son bir iki yılda<br />
daha çok insan bu tartışmaya katıldı. Nezahat Gündoğan’ın<br />
“Dersim’in Kayıp Kızları” 5 belgeselini izlemediyseniz mutlaka izlemelisiniz.<br />
Alternatif Dersim anlatılarında da olmayan o dönemin<br />
kız çocuklarının yaşadıklarını anlatıyor ve bence feminizm<br />
adına da çok önemli sözler söylüyor. Belgesel, kadınların yaşadıkları<br />
cinsel şiddeti, kız çocuklarının evlat edinilmesini anlatıyor ve<br />
çok kişi tarafından izlendi. Dersim anlatısının Türkiye’de dönüşmesinde<br />
feminist bir bakış açısıyla yapılmış bu hikâyenin bence<br />
çok büyük bir katkısı oldu. Nezahat yakın zamandaki pek çok<br />
başka araştırmacı gibi kadınların yaşadıklarını ciddiye alıp onları<br />
tarihin özneleri olarak ele aldığımızda tarihi baştan yazmamız<br />
gerektiğini göstermiş oldu. Bu tarihi eskisi gibi konuşmaya devam<br />
edemeyeceğiz, kadınların hikayelerini görmemiz lazım. Sema<br />
Kaygusuz romanlarında bunu yapmıştı, Fethiye Çetin’in Anneannem<br />
6 kitabı yine kız çocuklarının yaşadıklarını ciddiye alarak tarihin<br />
nasıl yeniden yazılması gerektiğini bizlere gösteren bir başka<br />
örnektir.<br />
Sabiha Gökçen’e dönecek olursak: Hrant Dink Agos’ta Sabiha<br />
Gökçen’in aslında bir Ermeni yetimi olduğunu söyleyen,<br />
06.02.2004 tarihli “Sabiha Hatun’un Sırrı” başlıklı haberi yaptı-<br />
5 Nezahat Gündoğan (Yön.), (2012), İki Tutam Saç Dersimin Kayıp Kızları, [Belgesel<br />
Film], Dika A.Ş. (Yapım), Türkiye<br />
6 Çetin, Fethiye, (2004), Anneannem, Metis Yayınları, İstanbul<br />
ğında Genel Kurmay’dan, devletten, köşe yazarlarından çok büyük<br />
tepkiler aldı. Hrant’a verilen tepki Türklük ve askerliğin nasıl<br />
bir arada kodlandığı üzerine çok şey söylüyor. Ne yazık ki ölümüne<br />
giden süreç bu haberle başladı. Hrant, Sabiha Gökçen’nin<br />
Türklüğünü sorguladı ve bunun bedelini çok ağır ödedi.<br />
Dersim Harekâtı’nın ve Sabiha Gökçen’in kahramanlığı yıkıldı<br />
ama Sabiha Gökçen’in bir kadın kahraman rol modeli olarak<br />
Türkiye Cumhuriyeti’nde ve milliyetçiliğindeki yeri sorgulanmamıştı.<br />
Bunu da feminist hareket sorguladı; ağırlıklı olarak da vicdani<br />
retçi kadınlar bu sorgulamayı gündeme getirdiler ama bunu<br />
sadece Türk milliyetçiliği, Türk militarizmi ve onun kadın figürü<br />
olan Sabiha Gökçen üzerinden yapmadılar, 90’lı yıllardan itibaren<br />
benzer bir sorgulamayı muhalif hareketler üzerinden de yaptılar.<br />
Türkiye’de kadın vicdani retçilerin müthiş bir ezber bozduğunu<br />
düşünüyorum. Pek çok ezberi aynı anda bozuyorlar ve bizi pek<br />
çok sorgulamayla karşı karşıya bırakıyorlar.<br />
Savaşın her türlüsüne karşı(mı)yız?<br />
Sabiha Gökçen “Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu” unvanını<br />
Dersim’de kazanıyor, Türkiye’nin ilk intihar bombası eylemini de<br />
Dersim’de yine bir kadın, kod adı Zilan olan Zeynep Kınacı gerçekleştiriyor.<br />
Bu örnek Dersim’deki şiddet döngüsüne dair bize<br />
bir çerçeve sunuyor. Ama aynı zamanda kadınların sadece egemen<br />
militarizm içerisinde değil muhalif hareketler içinde de aldıkları<br />
benzer aktif role dair bir örnek oluşturuyor. Kürt hareketinin içinde<br />
hâlâ pek çok kadının kod adı Zilan olmaya devam ediyor. Sabiha<br />
Gökçen nasıl bir kahraman olarak karşımıza çıkıyorsa Zilan<br />
da Kürt hareketi içinde bir efsane olarak karşımıza çıkıyor. Kadın<br />
vicdani retçilerin hepsi olmasa da önemli bir kısmı, benim ilk<br />
dalga vicdani retçiler dediklerim, T.C. ordusuna da gerilla mücadelesine<br />
de karşı çıktılar. Sonraki dönemde bu ayrıştırmayı biraz<br />
farklı yapan, askerliği reddederek Türk militarizminin bir parçası<br />
olmak istemeyen ama muhalif hareketin, mesela gerilla hareketinin<br />
varlığını savunan vicdani retçi kadınlar oldu. Dolayısıyla bu<br />
noktada şu tür sorular ortaya çıkıyor: Tüm savaşlara mı karşı çıkıyoruz,<br />
yoksa sadece “kirli savaş” olarak tanımladığımız savaşlara<br />
mı? Burada şiddet sorgulaması nerede duruyor?<br />
Yazıda Sevgi Soysal’a da bir bölüm ayırdım, çünkü son zamanlarda<br />
Sevgi Soysal üzerinden de çok düşünmeye başladım bu<br />
konuyu. Çok erken kaybettiğimiz gerçekten çok kıymetli bir yazar.<br />
Eğer antimilitarist bir dil geliştireceksek Sevgi Soysal’ın bize<br />
156 157