12.03.2013 Views

10EP2Te

10EP2Te

10EP2Te

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anarko-Feminizm’in Politik Potansiyelleri<br />

ama anarşist söylem kendisini şiddet üzerinden mi üretmeli, yoksa<br />

aslında iktidarın merkezi olmaması üzerinden mi üretmeli?<br />

Araçların tekrardan tartışıldığı bir söylemden mi üretmeli?<br />

Göksun: Kurucu politika üzerinden üretiyor aslında, şimdiki<br />

son tartışmalar bu yönde. Arendt benim de çok uğraştığım<br />

bir düşünürdür ve en çok uğraştığım Şiddet Üzerine 7 metninde<br />

“Hobbes’un, toplumsal sözleşme geleneğini vuracağım,” derken<br />

gidiyor Mao’ya vuruyor. “İktidar namlunun ucunda büyür,” diyen<br />

Mao’ya karşı “İktidar namlunun ucunda değildir,” dediğinde<br />

iktidarı Antik Yunan’ın korunmuş agorasının bir politikası olarak<br />

ele alıyor. Mao’cu şiddet, devrimlerin şiddeti vs. hepsi tartışılabilir<br />

ama Arendt’in özgürlük olarak tartıştığı o iktidar ne<br />

kadar özgürlüktür? Bu anlamda Arendt’in kavramlarının çok<br />

sorunlu olduğunu düşünüyorum. Mesela Fransız Devrimi ile<br />

Amerikan Devrimi’ni karşılaştırır ve köleliğin olduğu Amerikan<br />

Parlamentosu’nda yapılan devrimin en politik, en güzel devrim<br />

olduğunu söyler, köleliği görmez. Özgürlüğün yaşanacağı yer<br />

olan agorayı tarif ederken de, nedense ne ev içini ne de ekonomiyi<br />

görür. Özgürlük diye ortaya koyduğu tanımlama bir özgürlük<br />

parkından öteye gitmez. Arendt’in genel teorik yaklaşımını da<br />

şiddet analizini de sorunlu buluyorum.<br />

Egemenlik meselesine gelince çok güzel söylüyorsunuz;<br />

Foucault, “İktidar her yerde,” diyerek, hakikaten bize çok yardım<br />

etti. Dediğiniz gibi iktidar tek merkezli değil, her yerde, o anlamda<br />

direniş de her yerde. Bir de iktidar ne yapar? Öznellikler<br />

üretir, özneleştirme süreçleri ve pozitiflikler üretir, yani özneleştirme<br />

süreçleri seni öldürmeye çalışmaz, seni yaşatmaya çalışır.<br />

Fakat biz harıl harıl şunu tartışıyoruz: Tamam, egemenlik tek<br />

bir yerden üremiyor. Peki, bu her yere dağılmış, bizim de ürettiğimiz<br />

iktidar biçimleri, o yaratılan öznellikler, bu kadar farklı<br />

farklı iktidar örüntüleri acaba nasıl mümkün oluyor? Agamben’e<br />

göre, egemen bir siyaset alanı açar, bu siyaset alanında egemenlik<br />

cinayet işlemeden öldürebilme yetkisidir. Daha doğrusu egemenlik<br />

öldürebilmenin yolunu açar ve Agamben der ki “Hepimiz<br />

Homo Sacer’iz.” Foucault’nun sözünü ettiği her an her yerde olan<br />

o pozitif iktidar acaba iktidarın ürettiği bu pozitifliğin en altındaki<br />

yaşamsal tehdit olmasa olabilir mi? Yani tek bir merkez falan<br />

değil bütün alanı kat eden bir tehdit. Sadece potansiyel olarak<br />

size yöneltilmiş, sizi öldürecek falan değil. Ama şöyle şeyler var:<br />

Kendi dışında o özne üretimini pozitifliği ancak ve ancak dışarıda<br />

7 Arendt, Hannah, (2012), Şiddet Üzerine, İletişim Yayınları, (çev. Bülent Peker),<br />

İstanbul<br />

kaçacak bir yer yoksa yaratabiliyor ve bu anlamda sadece kapatarak<br />

değil, her tarafa yayılarak ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla biz,<br />

Agamben’in, egemenlik, tek merkez vs. gibi anlaşılmaması gerektiğini<br />

ama Foucault ve Agamben’i bir arada okumamız gerektiğini<br />

konuşuyoruz.<br />

Güneş: İktidarın yoğunlaştığı araçlar mı var?<br />

Göksun: Araçlar var. Ben size daha farklı bir örnek anlatacağım,<br />

Marx’ın verdiği bir örnektir bu. İngiliz Mr. Pee Avustralya’ya üç<br />

yüz adet kadın, erkek, çocuk işçiyi alıp gidiyor. Amacı bir fabrika<br />

açmak fakat sonunda tüm işçiler kaçıyor. İngiltere’de olan kapitalist<br />

sosyal ilişkiler ağı 19. yüzyıl Avustralya’sında yok ve işçiler<br />

burada çalışmıyorlar. Avustralya’da o zaman hâlâ ortak alanlar<br />

var, emeğini satmak zorunda kalmadan yaşama olanakları var.<br />

Çünkü, diyor Marx, Mr. Pee üretimi mümkün kılan sosyal ilişkiler<br />

ağını Avustralya’ya taşımamıştı, taşıyamazdı.<br />

Marx, ücretli emeğin şiddet zoruyla değil, mülksüzleştirme<br />

yoluyla işleyen bir tahakküm olduğunu söyler. “Evet,” der Marx,<br />

“İşçiler özgürdür,” yani emeğini satmakta özgürdür, ama aslında<br />

tüm sosyal mekanizma emeğini satmasına mecbur kılar onu, aksi<br />

takdirde açlığa mahkum olacaktır. Şiddetin doğrudan uygulanmadığı<br />

ama dolayımlandığı alanlar olarak görüyorum bunu çünkü<br />

mülksüzleştirme ancak yasanın şiddeti yoluyla mümkündür.<br />

İşçi köle değildir ama emeğini özgürce satmaya mecburdur, bu<br />

durumun yasanın temel şiddeti olmadan düşünülememesi iktidarın<br />

tek merkezli olduğunu değil ama tüm iktidar mekanizmalarının<br />

“şiddet” ile mümkün olduğunu gösterir. Şiddet olmadan<br />

iktidar olamaz ama iktidarın tüm mekanizmaları şiddeti doğrudan<br />

uygulayan mekanizmalar değildir. Bu düşünce de -aslında<br />

bizlerin Agamben’de okuduğu şey de- “egemenlik” derken tek bir<br />

egemenlik merkezini değil, tüm iktidar mekanizmalarının altındaki<br />

temel şiddete işaret ediyor. İktidarın bin bir yüzü var ama<br />

iktidarın varolabilmesini sağlayan, yani ontolojik şartı şiddettir.<br />

Marx’ın örneğini düşünecek olursak, işçilerin çalışması için doğrudan<br />

şiddeti uygulanmasa da şiddete dayanan sosyal mekanizmalar<br />

ortadan kalktığında işçilerin hepsi kaçıyor, Mr. Pee kendisine<br />

su getirecek bir uşak bile bulamıyor. “Zavallı Mr. Pee,” diyor<br />

Marx, elbette kara mizahla.<br />

“Anarşizm zaten feministtir”<br />

Esen: Anarşizm feminizmi kapsıyor demiyorsun, ama anarşizm<br />

zaten feministtir diyorsun. Bu savın teorideki tartışması nasıl?<br />

Ayrıca anarşist hareketin içinde kendisini anarko-feminist diye<br />

138 139

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!