Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Feminist Ütopyalar ve Politika<br />
cağını ya da olmasını istemediğimizi söylüyoruz ve bunun için de<br />
buradayız.<br />
Dolayısıyla ütopyalar olmadan, olmasını hayal ettiğimiz bir<br />
dünya olmadan politika yapamayacağımızı düşünüyorum. O olmasını<br />
hayal ettiğimiz dünya içerisinde de biz bir başımıza var<br />
olmayacağız veya iki kişi, üç kişi olarak var olmayacağız. Olmasını<br />
hayal ettiğimiz dünyada bir ilişkiler ağı içerisinde yaşıyorsak, benim<br />
seninle ilişkim, benim duvarla ilişkim, suyla ilişkim, hepimizin<br />
birbiriyle ilişkisi, oradan çıkan başka mekanizmalara etkide<br />
bulunuyorsa bütün bu ilişkiler ağının nasıl olacağını düşünmek<br />
zorundayım. O ilişkiler ağının hepsini tarifleyebilen, hepsine dair<br />
düşünceleri, hayalleri olan bir ütopya düşünmek zorundayım.<br />
Buradan şuraya geliyoruz: “Kadınlar nasıl yaşamalı?” sorusu benim<br />
sorum değil. Bütün insanlar olarak nasıl yaşamalıyız? Benim<br />
sorum bu. Ben kadın olarak oranın içinde nasıl yer alacağımın,<br />
kadın olarak o dünyayı nasıl yaratacağımın mücadelesini veriyorum.<br />
Anaerkil dönemden bahsedildi; bununla ilgili, “Neolitik<br />
Devir’de öyle bir dönem var mı, yok mu, yaşanmış mı, yaşanmamış<br />
mı, bu arkeolojik veya antropolojik olarak kanıtlanabilir bir<br />
şey mi?” gibi sorular çok da umurumda değil açıkçası. Çünkü ben<br />
oradan kendimi var ediyorum, hayal ediyorum. Bizim şimdi böyle<br />
olmamız kader değil, öncesinde başka bir toplum düzeni vardı ve<br />
sonrasında da bu toplum düzeni olacak, diyorum. Benim için dışarısı<br />
bu mücadeleyi yürütmeyen, bu mücadelenin içinde olmayan<br />
varlıklar, insanlar bütünüdür ve ben bu mücadeleyi yürütürken<br />
sürekli kendime ve etrafımdaki herkese çağrıda bulunurum.<br />
Gel ve yürüt, kendi durduğun yerden ya da benimle birlikte, ama<br />
bu mücadeleyi yürüt. O dünya nasıl olmuş ya da nasıl olur üzerinden<br />
kadın açısından bakacak olursak kadınla erkek arasında<br />
herhangi bir iktidar ilişkisinin olmadığı, kendi yaşam alanlarını<br />
ve yeteneklerini, becerilerini tanımlayabildikleri ve geliştirebildikleri<br />
ve en basit ilkesi herhangi bir emek biçiminin bir diğerinin<br />
üzerinde iktidar veya baskı unsuru haline gelmediği bir dünya. Ne<br />
insanın doğa üzerinde tahakkümü ne de erkeğin kadın ve doğa<br />
üzerindeki tahakkümü olmasın diye hayal ediyorum, ediyoruz.<br />
Nilgün: “Geçmişte ne iyiydi?” diye bakanlardan değilim, “Geçmişte<br />
ne kötüydü?” diye bakanlardanım. (Gülüyor) Bu yüzden<br />
yeni olanı önermeyi daha doğru bulurum.<br />
Aksu: Geçmiş derken Neolitik Devri mi kast ediyorsun?<br />
Nilgün: Evet Neolotik. Benim için iç/dış çok keskin, iletişimsiz<br />
bir durumu tarif ettiğinden, merkez ve kenar demeyi tercih ediyorum.<br />
İçerisi ve dışarısı yok, dedim. Orta sınıf olan sevgili aka-<br />
demisyen arkadaşımın dediği gibi transeksüel dışarıda kalırken,<br />
örneğin kendisi bir profesör olarak içeride olabilir. (Kahkahalar)<br />
Bütün bu ilişkiler toptan içerdedir ya da dışarıdadır gibi bir şey<br />
yoktur. Fikrimi değiştirmeye de hazırım.<br />
Aksu: Ben bu içerisi/dışarısı meselesini ortaya atarken şöyle bir<br />
şeyden çıkmıştım, hatırlatmak isterim: Siyasetin insanları içeri<br />
çağıran bir şey olması. Kaynakları eşit paylaşmak, eşit temsil, birlikte<br />
hakça yaşamak gibi şeylerle onları içeri taşımak meselesinin<br />
kendisinin problemli olduğunu söylüyordum. Oradan içerisi/dışarısı<br />
kaldı sadece. “Dışarısı var mı?” derken “İçeriye çağırmadan,<br />
girme arzusu olmadan başka bir özgürlük ve politika ilişkisini<br />
ütopya üzerinden kurabilir miyiz?” diye bir şeyden bahsediyordum<br />
ama o kadar bambaşka bir yere geldi ki ben kendi söylediğimi<br />
tanıyamaz hale geldim bu konuşmalarda.<br />
Melissa: Bu Neolitik Çağ tartışmasında ben hep şöyle düşünüyordum:<br />
İllâ geçmişte bir şeyin var olduğuna dair bir kanıtımız<br />
olması mı gerekiyor ki geleceği ona göre tahayyül edelim? Tabii<br />
çok yabancı bir şey değil bu bize çünkü Türkiye gibi unutturma<br />
politikalarının çok güçlü olduğu bir yerde biz de feministler olarak<br />
geçmişi meşrulaştırma zemini haline getirme pratiğine çok<br />
yatkınız. Arkeoloji meselesine geldiğimde tehlikeli sulara gidiyormuşuz<br />
hissine kapılırım hep. Türkiye’de özellikle son yüz yılın<br />
tarihini unutturmak için “Son iki bin yılın tarihine bakalım,”<br />
gibi söylemler hep devreye giriyor. Orada da sanki bunu yeniden<br />
üreten bir söylem varmış gibi hep düşünmüşümdür. Anaerkil bir<br />
toplum hiç olmamış olsaydı bu bugünkü kadın-erkek eşitsizliğini<br />
meşrulaştırır mıydı? Bugün benim bir özgürleşme hareketi içine<br />
girmem için başka bir model olmuş olması gerekiyor muydu?<br />
Neolitik Çağ hikâyesini, özgürleşme mücadeleme ket vuran bir<br />
şeymiş gibi hissediyordum çünkü olmadığı ispatlandığında ne<br />
olacak? Bu beni ilgilendirmez diyordum ama başka bir yerden<br />
bunu söylüyordum. Şimdi Elif “Bu beni ilgilendirmez, bu benim<br />
ütopyam olabilir,” deyince şöyle bir şey geldi aklıma: Ütopya hep<br />
gelecek üzerinden kurgulanıyor ya, geçmişe dair bir ütopya mı<br />
acaba bu? Geçmişin ütopik kurgulaması nasıl bir şey? Bizi bambaşka<br />
bir şeye doğru götürür mü? İkinci bir soru da yine içerisi<br />
dışarısı meselesiyle ilgili. Sanki üç ayrı seviyeden bahsediyoruz,<br />
üç ayrı seviyede de farklı bir dışsallıktan bahsediyoruz, onu çok<br />
netleştiremedim.<br />
Aksu: Üç diyorsan oldukça net aslında. (Gülüşmeler)<br />
Melissa: En başta Platon’daki dışsallığı daha çok bir aşkınlık<br />
olarak almıştım. Sonra siyasetin dışında kalanlardan bahsettik.<br />
Üçüncüsü de benim soracağım bir dışsallık. Ütopyayı edebi bir<br />
526 527