12.03.2013 Views

10EP2Te

10EP2Te

10EP2Te

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Diziler nasıl yapılıyor/yazılıyor, nasıl okunuyor?<br />

izlerken karakterle özdeşleşiyorlar mı, özdeşleşmiyorlar mı? Bizim<br />

iddiamız, böyle bir karakterle özdeşleşme hiçbir zaman yok,<br />

karakterle oynamak var. Karakterle kendini düşünmek, kendini<br />

anlamak var. Nasıl ki eskiden, komşu kadının dedikodusunu yaparak<br />

“Ben iyiyim, onun şusu kötü,” diyorsak şimdi de karakter<br />

üzerinden bunu söylüyoruz. Dolayısıyla televizyon izlemek bir<br />

öğrenme süreci değil. İzleyiciyle karakterler arasında bir mesafe<br />

var. İzleyici pasif değil, diziyle sürekli bir diyalog içerisinde. Mesela<br />

dizi bittiği zaman ve bir ahlaki yargı yapıldığı zaman, Feyza’nın<br />

dediği gibi,“Dizinin bittiği yerde izleyici konuşmaya başlıyor.” Çok<br />

doğru bir tespit bu, çünkü izleyici dizinin açtığı o yolu takip ediyor.<br />

Dolayısıyla bizim gördüğümüz şey şöyle: Kadınlar bir şekilde<br />

bu diyaloğa girerken şunu yapıyorlar: “Bu karakter şöyle bir ahlaki<br />

çelişkiyle karşı karşıya olunca böyle bir seçim yaptı, bir karar<br />

verdi, bunu yaptı ama ben onu yapmadım.” Mesela Berrin gitti<br />

Ahmet’le evlenmeye karar verdi ama “Ben zinhar böyle yapmazdım,”<br />

deniyor. Şimdi bu noktada şunu sormamız lazım: Gerçek<br />

hayatta insanlar bu kadar çok karar verebiliyorlar mı? Sosyolog<br />

olarak diyoruz ki, “Binlerce karar verme alanı yok, bir sürü mecburiyetle<br />

karşı kaşıyasın,” fakat izleyici “Ben ondan şöyle farklıyım,”<br />

dediği zaman, kendi mecburiyetini seçime dönüştürüyor,<br />

“Ben onu seçmedim,” diyor. Kendini daha iyi hissedebilmek için<br />

“Ben daha başka bir şey yapabilirdim ama bunu seçtim, dolayısıyla<br />

ben daha ahlaklı bir insanım,” diyor kendi kendine. Yani bir<br />

anlamda diziler aracılığıyla kendi mecburiyetini meşrulaştırıyor.<br />

Bir kere Fatmagül’ün Suçu Ne, tamamen ilahi adalet nosyonu<br />

üzerine dayalı. Bir sürü insan zaten yolda telef oluyor, hukuki<br />

bir ceza yok ama kazalar var, Vural vuruluyor...<br />

Feyza: Vural’ın ailesi yok oluyor.<br />

Nükhet: Evet Vural’ın koskoca ailesi yok oluyor. Mustafa neredeyse<br />

intihar edecek hale geliyor, iyiler ödüllendiriliyor, kötüler<br />

cezalandırılıyor.<br />

Feyza: Ama tabii ben de mesela bir izleyici olarak son mahkeme<br />

sahnesine kadar “Kerim bir ceza alsın,” diye bekledim. Ben de<br />

durduğum yerden başka bir son bekliyordum, dolayısıyla hiçbir<br />

zaman tek bir son yok. Aslında baktığımızda Fatmagül tecavüzcüsüyle<br />

evlendiriliyor. Dizi tek bir söz söylemiyor. Bir taraftan<br />

gerçekten tecavüzcüsüyle evleniyor, bir taraftan aşk onu tedavi<br />

ediyor, bir taraftan “Kerim tecavüz etti mi, etmedi mi?” sorusunu<br />

ve bununla bağlantılı olarak tecavüzün ne olup, olmadığını tartışıyoruz;<br />

yaptığı tecavüz müdür, suça iştirak mıdır? Hem dizide<br />

mahkeme tartışıyor, hem de biz hayatımızda sağda solda tartışıyoruz,<br />

bir taraftan da izleyici başka sonlar da yazabiliyor ve o<br />

sonu bekliyor. Kendi yazdığı son mu olacak yoksa başka türlü mü<br />

olacak diye merakla bekliyor. Feminist eleştiri aslında bu dizileri<br />

en çok izleyenlere dönüp, bakmak yerine, en sansasyonel sahneyi<br />

alıp, onun üzerine eleştirisini kuruyor ve dolayısıyla bu iki yıllık<br />

izleme deneyimini tek bir sahneye indirgemiş oluyor. Mesela bu<br />

Fatmagül’ün en çok tartışıldığı konu, tecavüz sahnesinin internette<br />

bilmem kaç bin kere tıklanmasıydı.<br />

Nükhet: “Hapı attık, patladık, Fatmagül’e rastladık, Fatmagül’ün<br />

suçu yok, biz onu Bihter sandık.” Bu işte Ankaragücü taraftarlarının<br />

sloganı ve böyle başlıyor mevzu.<br />

Feyza: Şu da önemli; Fatmagül tecavüze uğradı diye Türkiye’de<br />

tecavüzler artmıyor, böyle bir şey yok. Erkeklerin bunun üzerinden<br />

şiddetin biçimlerini arttırmaları mümkün, ama “Dizilerde tecavüz<br />

edenler olduğu için tecavüz oluyor,” dediğiniz zaman bütün<br />

o ataerkil iktidar ilişkileri yok saymış oluyorsunuz. Sanki başka<br />

bir şey yok…<br />

Nükhet: Sanki öyle bir dünyada yaşamıyoruz.<br />

Feyza: Bu tür bir yaklaşım, dizileri izlemezsek kötü şeyler yaşamayız<br />

gibi bir yere getirebiliyor. Dolayısıyla Fatmagül’ün Suçu Ne,<br />

‘İzleyicinin Suçu Ne?’ye dönüşüyor. Bütün bu olaylar zaten yaşanıyor<br />

ve bütün bunlar tek bir nedenle değil ataerkillik içinde bir<br />

sürü nedenle yaşanıyor. Bu hikâyeler bunları cezalandırıyor olabilir,<br />

çözüyor olabilir, başka bir norm kuruyor olabilir, var olan normu<br />

katılaştırıyor olabilir. Mesela Aşk-ı Memnu bunun çok önemli<br />

bir örneği, iki sezon biz bunu tartıştık, hem muhafazakâr eleştiri<br />

bunu yaptı, hem feminist eleştiri bunu yaptı. Ama sonunda<br />

ne oldu? Bihter öldürülerek cezalandırıldı. Ama öbür taraftan da<br />

Behlül’ün mezar başında bir konuşması vardı, bence esas çözüm<br />

noktası oydu: “Herkesin gidecek bir yeri vardı. Ben bunu göremediğim<br />

için senin yanında olamadım,” dedi Bihter’e. Dolayısıyla<br />

Bihter’in bütün toplumsal normlar içindeki çaresizliği orada<br />

açık edildi. Yani hikâyeler aslında hiçbir zaman tek bir okumayı<br />

da dayatmıyor, birkaç şekilde de okunabilirler. Bir taraftan da bu<br />

hikâyeler çok dönüşebilir, dönüştürülebilir, iyi hikâyeler yazıldığı<br />

zaman hakikaten bunlar iyi tartışma alanları açabilir.<br />

Nükhet: Rol model meselesi üzerinden dizileri eleştireceksem,<br />

bunu şu şekilde yaparım: Bir tanesi daha önce bahsettiğim, diziyi<br />

izleyenlerin, dizi karakterlerinin hayatları üzerinden kendi<br />

hayatlarındaki mecburiyetlerini seçime dönüştürüyor olmaları.<br />

Diğeri ise senaryonun psikoloji ile çok ilginç bir iş yapma biçiminin<br />

olması. Türkiye’de sosyal bilimler psikoloji üstünden anlaşıldı.<br />

1999 depremi olduğunda, biz üniversiteyle Gölcük’e gittik,<br />

herkes “Psikolog musunuz?” diye soruyordu. “Hayır, sosyologum,”<br />

486 487

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!