12.03.2013 Views

10EP2Te

10EP2Te

10EP2Te

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anayasa Tartışmaları<br />

gelmiş durumda. Şu anda mevcut anayasada, darbe anayasasında<br />

çok ilginç bir şekilde kürtajın hak olarak kabul edilmesi gibi, çevre<br />

hakkı da bir sürü Avrupalı, gelişmiş ülkeden önce Türkiye’de hak<br />

olarak tanınmış. Ama AKP’nin doğa yıkımıyla ilgili politikalarına<br />

karşı yerel mücadelelerin geldiği noktayı hepimiz biliyoruz. AKP<br />

hükümetinin anayasanın çevre hakkıyla ilgili 56. Maddesi’ni 12 kaldırmak<br />

ve bu maddeyi sürdürülebilir kalkınma olarak değiştirmek<br />

gibi bir talebi var.<br />

Anayasa’da doğa hakları da olmalı<br />

Yeşiller olarak, Yeşil Diyalog diye her sene düzenlediğimiz bir<br />

etkinlik var ve bu sene “Ekolojik ve feminist bir anayasa mümkün<br />

mü?” diyerek, Anayasa Kadın Platformu taslağıyla Ekolojik<br />

Anayasa taslağı karşılaştırıldı. Siz demiştiniz ya “Burada feminist<br />

bakış açısı çok eksik,” diye, Ekolojik Anayasa13 kitabını okurken,<br />

Ömer Madra’nın konuşmasında bir şeye denk geldim: 20-22<br />

Nisan’da Kopenhag’daki iklim zirvesinden sonra Evo Morales’in<br />

öncülüğünde “Toprak Ananın Hakları Evrensel Beyannamesi” 14<br />

kaleme alındı ve Birleşmiş Milletler’e sunuldu. Birleşmiş Milletler<br />

bu beyannameyi olduğu gibi geçirmedi henüz ama insan faaliyetlerinin<br />

doğaya uyumlu olması yönünde bir karar çıkmış durumda<br />

ve 22 Nisan’ı Toprak Ana Günü olarak ilan etti.<br />

Bu beyanname üzerinden akademisyenlerin de destek verdikleri<br />

bir kitap oluşturulmuş. Bu kitapta, Amerikalı iki kadın<br />

aktivist önemli bir soru soruyorlar: “Gezegende var olan, bizim<br />

dışımızdaki canlıları mülk olarak algılıyoruz ve bu mülkü nasıl<br />

kullanacağımız yönünde ortak mutabakat zeminleri arıyoruz.”<br />

Yani şirketlerin doğaya verdikleri zararlar, sürdürülebilirlik meselesi<br />

tamamen insanın doğaya sahip olduğu verisi üzerinden konuşuluyor.<br />

Feminist teori de aydınlanma düşüncesini aynı yaklaşımından<br />

dolayı eleştiriyor. Çünkü aydınlanma düşüncesi, kadın<br />

ve doğayı bir arada tutarak, erkeğe aklı ve kamusal alanı verirken,<br />

12 Madde 56: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi<br />

geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devlet’in ve<br />

vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini<br />

sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini<br />

gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet verme<br />

sini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından<br />

yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin<br />

yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.<br />

13 Boynudelik, Mahmut (Ed.), (2011), Ekolojik Anayasa, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul<br />

14 Toprak Ananın Hakları Evrensel Beyannamesi Taslağı için bkz: http://ekolojika<br />

nayasa.org/temel-belgeler/toprak-ananin-haklari-evrensel-beyannamesi-taslagi/<br />

kadına doğayı, sezgisel yanı, duyguları, düşünememeyi, irade sahibi<br />

olamamayı ve erkek tarafından yönetilmesi gereken bir nevi<br />

köle olmayı atıyor. Erkekler ve diğer canlılar şeklinde kurgulanan<br />

bir hayat var ve bu yüzden oy hakkı ya da mülkiyet hakkından dışlanıyorlar.<br />

Bugün baktığımızda feminist hareket farklı farklı mücadele<br />

alanları yaratmış durumda. Erkeklere karşı köleliğimizden<br />

kurtulma, kimliğimizi, kadınlığımızı tanıtma mücadelesi verdik<br />

ancak doğa orada ve erkeğin tecavüz alanı olarak onun her türlü<br />

kullanımına açık bir mülk olarak duruyor. Bu iki kadın aktivist şu<br />

soruyu soruyor: “Doğa köle midir?” ve onun üzerinden bir tartışma<br />

yürütüyorlar. Anayasa tartışmasında ise anayasa hukukçuları<br />

bu noktada şu soruları soruyorlar: “Şu anda biz insanlar olarak<br />

konuşuyoruz meseleyi. Doğanın meselesini de insanlar olarak<br />

konuşuyoruz. Doğayı bir hak öznesi olarak tanımlamak ne kadar<br />

doğru olabilir? Yani biz geldiğimiz noktada politik birer canlı olarak<br />

bunun sınırlarını çizebiliriz ama doğa kendi haklarını savunamayacağı<br />

için ona bir hak öznesi muamelesi yapabilir miyiz?”<br />

Bence yapmalıyız ve doğanın hakları da anayasada var olmalı.<br />

Ekoloji ve çevre ayrımına gelecek olursam, çevre dediğimizde<br />

doğayı bize atfedilmiş, bizim hizmetimize açık bir alan olarak<br />

görüyoruz. Ama ekoloji dediğimizde, bütün canlıların bir arada<br />

yaşadığı, biri eksildiğinde o dengenin başka yerden daha kötü bir<br />

şekilde tepki verdiği bir gezegende yaşadığımızı ifade etmiş oluyoruz.<br />

Biz de aslında bunun bir parçası olarak bir denge unsuruyuz.<br />

Ekolojik perspektifle bakacak olduğumuzda doğa aslında<br />

haklarını talep ediyor bizden. Şöyle talep ediyor: İklim değişikliğinde<br />

gelinen noktada şu an 0.8 derece gezegen ısınmış durumda.<br />

Bu ısınmanın doğadaki karşılıkları aşırı doğa olayları oluyor. Buzulların<br />

2050’ye kadar eriyeceği varsayılıyordu, bilim insanlarının<br />

“Hata yapmışız, bunlar 2015-2020’yi bulmayacak,” yönünde açıklamaları<br />

var. Doğa kendi hakkını talep ediyor, kendi dengesini kuruyor.<br />

Bizim bu dengenin kurulma mekanizmalarında kendimizi<br />

nerede konumlandıracağımıza acilen karar vermemiz gerekiyor.<br />

Buna bugün karar veremezsek gerçekten içinde yaşayacağımız<br />

bir gezegen kalmayacak. O yüzden buradaki hak talebine yönelik<br />

vurgunun anlamı, doğada yaşayan canlılarla beraber aslında gelecek<br />

kuşakların emanetçisi olmak. Biz evet, şu anda burada yaşıyoruz<br />

ama aslında bir gün buradan yok olacağız ve kendimizden<br />

sonra dünyayı bırakacağımız bir nesil, bir kuşak var. Bunun politik<br />

sorumluluğu sanıyorum 2020’lerde en çok bizim üstümüzde.<br />

Doğanın şöyle bir hakkı var: kendini yenileyebilmesi ve çeşitliliğini<br />

koruyabilmesi. Bunu korumak da bizim yükümlülüğümüz.<br />

Bu kitapta on yedi maddelik kamu yönetimi ilkeleri ve onun<br />

434 435

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!