Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İstanbul Amargi - Feminizm Tartışmaları Anayasa Tartışmaları<br />
öncesinde “Anayasa’da nasıl ekolojik bir perspektif istiyoruz?” var.<br />
Ben bu maddeleri okumak istemiyorum, zaten internette de bulabilirsiniz.<br />
15 Ama benim genel olarak Ekolojik Anayasa’nın derdi<br />
olarak anlatabileceğim bu.<br />
Size son olarak yedi maddelik “Toprak ana kimdir, nedir?”<br />
okumak istiyorum. Birleşmiş Milletler’e sunulan Toprak Ananın<br />
Evrensel Hakları Beyannamesi, Bolivya’da otuz iki bin kişilik, geniş<br />
katılımlı bir forumla kabul edildi. “Biz dünya hakları ve ulusları”<br />
diye başlayan bir metin, geldiğimiz noktanın ne kadar korkunç<br />
olduğunu vurguluyor ve toprak anayı tanımlıyor:<br />
“Toprak ana canlı bir varlıktır. Toprak ana tüm<br />
varlıkları kapsayan, besleyen ve meydana getiren,<br />
birbirleriyle ilişkili varlıkların eşsiz, parçalanamaz,<br />
kendi kendini düzenleyen bir topluluğudur.<br />
Her varlık toprak ananın ayrılmaz bir parçası olarak<br />
ilişkileriyle tanımlanır. Toprak ananın temel<br />
hakları var oluşuyla aynı kaynaktan geldiğinden<br />
dolayı elinden alınamaz. Toprak ana ve tüm varlıklar,<br />
türler, organik ve inorganik varlıklar arasında<br />
yapılan, insanlar için kullanılan her tür ayrım<br />
olmadan bu beyannamede tanımlanmış tüm doğal<br />
haklara sahiptir. İnsanların insan haklarına sahip<br />
olduğu gibi tüm diğer varlıklar da kendilerine özel<br />
var oldukları topluluklar içerisindeki rol ve işlevlerine<br />
uygun haklara sahiptir. Her varlığın hakları<br />
diğer varlıkların haklarıyla sınırlıdır. Haklar arasındaki<br />
herhangi bir çatışma toprak ananın bütünlüğünü,<br />
dengesini ve sağlığını sürdürecek şekilde<br />
çözülmek zorundadır.”<br />
Güneş: Teşekkürler, sunumlar gerçekten bilgilendirici ve ilgi çekiciydi<br />
benim açımdan. LGBT’yle ilgili kısa bir sorunsalım olacak.<br />
LGBT bireylerin evlilik talebi birçok ülkede mevcut, bazı ülkelerde<br />
evlilik kabul edilmezken, partnership kabul ediliyor. Çünkü<br />
partnership senin sunumunda bahsetmiş olduğun gibi hayat<br />
arkadaşının tanımlanmış olması anlamına geliyor ve örneğin<br />
koma durumunda, hastalık durumunda ya da miras durumunda<br />
legal olarak “ailenin” haklarına sahip olarak görülüyor. Bu talebin<br />
Türkiye’de bir karşılığı var mı?<br />
Ayşe’nin sunumunda da somut bir iki maddeyi merak ettim.<br />
Birincisi, AKP’nin kentsel dönüşüm adı altında inanılmaz<br />
15 Ekolojik Anayasa için madde önerileri, bkz: http://ekolojikanayasa.org/<br />
bir şekilde şehirlere ve HES’ler aracılığıyla da doğaya saldırısı söz<br />
konusu. Anayasa önerileriniz arasında buna yönelik somut maddeleriniz<br />
var mı?<br />
İkincisi de şu: Doğamızı kaybediyoruz, dünyamızı kaybediyoruz,<br />
dünya yok olacak tartışmaları son otuz senedir var olan<br />
tartışmalar. Son otuz yılda çok arttı ama bunları reddeden bazı<br />
söylemler de dolaşıma girmeye başladı. Örneğin bir tarihçi arkadaşım<br />
şöyle diyor: “Bundan beş yüz sene ya da bin beş yüz sene<br />
önce de dünyada her zaman ekolojik değişim vardı. Buzullar oluşuyordu,<br />
göç vardı, dünya yine ısınıp soğuyordu, yani Endüstri<br />
Dönemi’ne geçmeden önce de bunlar yaşanıyordu.” Dolayısıyla<br />
Sanayi Dönemi’nde ekolojik sistemin bozulması kesinlikle söz<br />
konusu ama bu mikro bozulma gerçekten dünyayı ne kadar tehdit<br />
edebilir? Bu da tartışılıyor. Siz bu perspektifi de göz önünde<br />
bulunduruyor musunuz? Bu da acaba ayrı bir politika yapma şekli<br />
mi? “İnsanlık ekolojik tehdit altında üzerinden, korku üzerinden<br />
yeni bir söylem oluşturulmaya mı çalışılıyor acaba?” diye birtakım<br />
tartışmalar da dönüyor. Biz bunu hızlandırdık, orası kesin ama bu<br />
dönüşüm hep vardı. Solar sistem söylemi dönmeye başladı artık.<br />
“Dünya artık buna dönüşüyor, buna geçiyor,” demek yeni bir piyasa<br />
ve egemenlik alanı demek. Petrol dünyası yok oluyor artık. Son<br />
yüz, yüz elli yıldır fosil atıklar üzerinden beslendi dünya, artık fosil<br />
dünyası yok oluyor. Dolayısıyla piyasa ekonomisiyle de alakalı<br />
yeni bir egemenlik diskuru mu açılıyor acaba?<br />
Ayşe: Hepimiz biliyoruz ki bir zamanlar dünya tam bir kütleydi<br />
ve buzullardan oluşuyordu. Milyarlarca yılda yavaş yavaş birbirinden<br />
ayrıldı, buzullar eridi, kıtalar oluştu vs… 1972’de Roma<br />
Kulübü tarafından Büyümenin Sınırları kitabı yayımlanıyor ve<br />
aslında “Sahip olduğumuz kaynakların bir sonu var,” tartışması<br />
ilk o zaman başlıyor. Zaten biliyorsunuz endüstriyalizm, kapitalizm<br />
dediğimiz hadisenin de yüz elli yıldır yaşayan bir tarihi yok<br />
ve bugüne geldiğimizde otomasyonla üretim ve acayip tüketim<br />
meselesi son elli yılın hadiseleri. Bir sürü bilimsel keşif de son elli<br />
yılın hadisesi aslında. Nüfus artışı bile Güneş’in dediğini gösteriyor.<br />
Osmanlı Devleti’ne baktığımızda 1800’lü yılların sonunda,<br />
üç kıtaya yayılmış yüz otuz beş milyonluk bir imparatorluktan<br />
bahsediyoruz. Şu anda sadece Türkiye’nin nüfusu yetmiş küsur<br />
milyon. Dünya insan nüfusu yedi milyara ulaşmış durumda ve<br />
2050’de dokuz milyar olacağı ön görülüyor. Burada bilim insanlarının<br />
şöyle bir vurgusu var: Şu anda var olan değişim, insan eliyle<br />
yapılan bir değişim. Güneş’in bahsettiği fosil yakıtlarının son yüzyılda<br />
aşırı tüketimi, onların sanayileşmeye katkısının keşfiyle beraber<br />
atmosfere saldıkları karbondioksit ve sera gazları dediğimiz<br />
436 437