Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
“Burjuvazi kendi temel statüsüne sahip olmayan ve hayalin dışında da bu statüyü yaşayamayacak<br />
olan tüm insanlığı sürekli olarak kendi ideolojisinin içine çeker, bunun insanlık için maliyeti bilincin<br />
fakirleşmesi ve donuklaşmasıdır. Burjuvazi temsil etme biçimlerini, küçük burjuva imgelerinin bütün<br />
kurumlarına yayarak, toplumsal sınıflar arasındaki hayali eşitliği onaylar (Barthes, 1973).”<br />
Barthes bir diğer örneği yine Fransa’da popüler olan Elle ve Express dergilerinden verir. Elle geniş<br />
halk kitlelerine, Express ise üst sınıfa hitap eden dergilerdir. Barthes’ın tespitine göre Elle dergisinde<br />
geniş halk kitleleri için ulaşılması çok güç olan, altın renkli keklik palazı ya da istakoz yemeği tarifi<br />
verilmektedir. Express dergisinde ise kolayca hayata geçirilebilecek Nice Salatası tarifi verilmektedir.<br />
Barthes burada geniş halk kitlelerine hitap eden Elle dergisinin büyülü, masalsı ve mitsel bir mutfak<br />
sunduğunu; burjuvalara hitap eden Express dergisinin ise gerçeği sunduğu tespitini yapar. Burada Elle<br />
dergisindeki altın renkli keklik palazının yananlamı; bunlara ulaşamayacak insanlara bir düş sunması,<br />
diğer bir deyişle, çağdaş bir mit yaratarak “altın renkli keklik palazına ulaşamayanlara”, kendilerini<br />
ulaşanlarla eşitmiş gibi hissetmelerini sağlayan bir ideolojik meşrulaştırmadır. Türkiye’de yerli dizilerde<br />
de yeni zenginlik göstergesi olan havuzlu lüks villaların sürekli olarak yer verilmesi gibi. Türkiye’deki<br />
yerli dizilerde de geniş halk kitlelere “asla ulaşamayacakları lüks yaşam tarzları” sunulmaktadır. Yine bu<br />
dizilerde zengin ve yoksul insanların, çatışma ve sınıf farkı olmaksızın bir arada yaşadıkları bir dünyanın<br />
temsili sunularak, mitsel ve ideolojik bir işlev yerine getirilmektedir. Bu dizilerin tamamına yakınında,<br />
dizi ilerledikçe yoksul olan insanlar da zenginleşerek, masal mutlu sonla bitirilmektedir.<br />
Barthes’ın göstergebilimsel kavramlarına sinema, reklam ve haber metinlerinin analizinde<br />
başvurulmaktadır. Barthes’ın, Balzac’ın “Sarrazine” adlı öyküsünü incelediği “S/Z” (1970) isimli<br />
çalışmasında ise postyapısalcılığın izleri görülmektedir. Bu çalışmasında Barthes, her metnin okunmasını<br />
bir üretim etkinliği olarak görür ve okurcul metinler ve yazarsıl metinler ayrımını yapar. Okurcul<br />
metinler daha pasif alımlanan, metnin kodlayıcının niyeti doğrultusunda anlamlandırıdığı, görece kapalı<br />
metinlerdir. Yazarsıl metinler ise, okurun metni tekrardan yazdığı, kodlanan niyetin dışında da<br />
anlamlandırabildiği, metne katılabildiği açık metinlerdir. Barthes, Balzac’ın özgün metninden yola<br />
çıkarak Sarrazine öyküsünü yeniden yorumlamış ve tipik bir yazarsıl metin üretimi yapmıştır. Barthes S/Z<br />
çalışmasında, okurun metni yeniden oluşturarak okuması gündeme geldiği için, bu çalışmanın, izleyiciyi<br />
etken kabul eden postyapısalcılığın izlerini taşıdığı kabul gören bir tespittir.<br />
Barthes’ın okurcul metin/yazarsıl metin kavramları iletişim çalışmalarını<br />
nasıl etkilemiştir?<br />
Pierce<br />
Amerikan göstergebiliminin kurucusu kabul edilen felsefeci ve mantıkçı Charles Saunders Pierce de<br />
göstergelerle ilgilenmiştir. Pierce gösterge kavramıyla birlikte, nesne ve yorumlayıcı kavramlarını<br />
kullanmıştır. Peirce’ın göstergebiliminde, bir gösterge, bir dış gerçekliğe, nesneye göndermede bulunur<br />
ve yorumlayıcının zihninde bir etki yaratır. Diğer bir deyişle yorumlayıcı, gösterge ile nesne arasındaki<br />
ilişkiyi üreten zihinsel bir süreç yaşar. Örneğin kütüphane göstergesinin, herhangi bir yorumlayıcısı için<br />
anlamı, bu göstergenin işaret ettiği nesneye (raflardan ve kitaplardan oluşan mekan) ilişkin deneyiminin<br />
bir sonucu olacaktır. Dolayısıyla göstergeye yüklenen anlam, yorumlayıcının deneyimine paralel olarak<br />
belli sınırlar içinde değişebilir. Yine bir örnekle açıklamak gerekirse, örneğin öğrenciyken benim için<br />
kütüphane daha çok sınavlara hazırlandığım bir yerdi ve kasvetli bir anlam taşıyordu. Oysa akademisyen<br />
olduktan sonra kütüphanenin benim için anlamı; yeni makaleler, yeni kitaplar ve eski gazete ve dergileri<br />
taradığım, heyecan ve zevk verici bir mekan haline geldi. Kütüphane göstergesiyle yaşadığım mekan<br />
(nesne) deneyimlerime göre, bir yorumlayıcı olarak oluşturduğum anlam sınırlı olarak değişti. Sınırlı<br />
olmasının nedeni şudur: Kütüphane göstergesi geçmişte de şimdiki deneyimimde de, bol raf ve kitap<br />
anlamını taşımaktadır.<br />
Pierce düşüncesinde göstergeden daha çok, bu anlam oluşumu üstüne yoğunlaşılmıştır. Peirce’deki<br />
yorumlayıcı kavramı ile Peirce’den çok sonraları ortaya çıkan kodaçma kavramı arasında paralellik<br />
vardır. Peirce’in göstergebiliminin diğer bir özelliği de, göstergelerin üç çeşide ayrılmasıdır: Görüntüsel<br />
gösterge (ikon), belirtisel gösterge (indeks) ve simge.<br />
Görüntüsel göstergenin (ikon) en temel özelliği, işaret ettiği nesnesiyle benzerlik taşımasıdır.<br />
Örneğin herhangi birinin fotoğrafı görüntüsel göstergesidir, çünkü kişinin kendisine benzer. Bir ülkenin<br />
138