23.02.2017 Views

LETİŞİM KURAMLARI

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Osmanlı İmparatorluğu Batı'daki teknolojik gelişmelerin dışında kalmıştır. Bu yapıda seçkin bir<br />

yönetici elitin iktidarını sürdürmesi için gerekli olanların dışında hiç bir iletişim olanağından<br />

yararlanılmamıştır. Matbaa 1727'da kurulmuş ama hiç bir zaman bilginin yayılma aracı olamamıştır. İlk<br />

gazeteler 1795’den itibaren Fransızlar tarafından Fransızca olarak yayınlanmış ve gelişmeye başlaması<br />

19. Yüzyılın ortalarında olmuştur. Osmanlı aydınlarının halka ulaşmada büyük umut bağladıkları<br />

gazetecilik, devlet kurumlarının denetim politikası ve profesyonelliğin Türkiye’ye özgü “melezleşmiş”<br />

doğası nedeniyle gelişememiştir. Cumhuriyet yönetimi başlangıçtan itibaren iletişim alanına önem<br />

vermiş; Anadolu Ajansı ve radyo ilk kitle iletişimi araçları olarak 1920’lerde örgütlenmiştir. Fakat<br />

matbaa, gazete, telefon, telgraf, ajans ve radyo ile ilgili bir araştırma gereksinimi, siyasal kültürün<br />

getirdiği engellemeler ve bilimsel araştırmaya ve soruşturmaya ilgi azlığı gibi nedenlerle olmamıştır.<br />

İlgisi olanlar ya engellenmiş ve yerlerinden edilmiş ya da çok sınırlı çerçeveler içinde kalmıştır. Son<br />

zamanlardaki gelişmeler daha çok teknolojik ürün/araç kullanımı çerçevesinde olmaktadır. Elbette,<br />

iletişim teknolojileriyle ilgili araştırmalar Türkiye’de de günümüzde olmaktadır, fakat gelişme olanakları<br />

ve olasılıkları ilgi ve motivasyon çok olsa bile, iletişim fakültelerinde teknolojiyle ilgili araştırmalar;<br />

örneğin internet konusunda olduğu gibi, teknolojik bilgi üretimi üzerine inşa edilememektedir, çünkü<br />

iletişim fakültelerinin eğitim ve öğretim yapısı bu şekilde biçimlendirilmemiştir.<br />

Örgütsel Yapılar, Yönetimsel Kültür ve Akademik İlgi<br />

Araştırma yapılması örgütlü yapıların varlığını ve desteğini gerektirir. Bu varlık ve destek araştırmaya<br />

gereksinim duymayan ve araştırmaya ilgisi olmayan yapılarda oluşmadığı için her alanda olduğu gibi<br />

iletişim alanında da araştırma girişimlerinin çıkıp gelişmesi olasılığı azalır. Araştırmaların yapılması için<br />

radyo ve televizyon gibi inceleme araçlarının ve faaliyetlerinin olması yeterli değildir; iletişim alanında<br />

eğitim ve araştırma kurumlarının kurulması gerekir. Bu bağlamda da Türkiye’de sadece iletişim alanında<br />

değil, aynı zamanda iletişim alanının gelişmesini belirleyen sosyal bilimlerde araştırmayı teşviki<br />

beraberinde getiren örgütsel yapıların oluşması ve gelişmesi de geç ve yavaş olmuştur (Payaslıoğlu,<br />

1970). Siyasal ve kurumsal iş kültürünün yapısı da araştırma yapacak kalitede, bilgide ve ilgide olan<br />

insanların artmasını destekleyecek bir karakterde olmamıştır. Bu gecikme ve yavaşlık iletişim<br />

incelemelerinin çıkışını da çok sonralara ertelemiştir. Örneğin araştırma enstitülerine, araştırma<br />

kurumlarına ve araştırmayı destekleyen derneklere 1970’lere kadar rastlanmaz. Dört yıllık eğitim veren<br />

okul 1965 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) bünyesinde Basın Yayın Yüksek Okulu (BYYO)<br />

adıyla kurulmuştur. Nicel olarak öğretim üyesi yeterlidir; fakat daha ilk başında Tahir Çağatay, Nermin<br />

Abadan-Unat, İlhan Öztrak, Ünsal Oskay ve Feyyaz Gölcüklü gibi belli sayıdaki kişilerin önemli katkıları<br />

dışında, okul iletişimdeki birikimin gelişimine katkıda bulunacak ilgiden ve destekten yoksun başlamıştır.<br />

Osmanlı İmparatorluğundan da hiçbir araştırma geleneği mirası almayan Cumhuriyet Türkiye’sinde<br />

tarih, sosyoloji, siyaset bilimi, hukuk, felsefe, dilbilim, antropoloji, sosyal psikoloji, sanat ve arkeoloji<br />

çalışmalarının da iletişim alanındaki bilgi birikimine katkısı, 1960’ların ortasına kadar çok az olmuştur.<br />

İletişim alanı tüm bu alanların içinde ve kesişme noktasında yer aldığı için, bu katkı azlığı iletişim<br />

alanının zayıf kalmasına ve yeterince gelişmemesine neden olmuştur.<br />

Bu nicel azlığa rağmen elbette bazı olumlu ve olumsuz karakterdeki “ilk ilgiler” ortaya çıkmıştır.<br />

Cumhuriyetle birlikte özellikle gazeteciliğin, radyo ve sinemanın topluma yapabileceği olumlu ve<br />

olumsuz etkiler üzerinde tartışmalar da başlamıştır. Atatürk’ün medya ile ilgili düşünceleri yanında;<br />

örneğin Öztürk’ün belirttiği (2008) Adnan Hilmi Malik, Burhan Cahit ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu gibi<br />

bazı aydınlar dışarıdan gelen filmlerin ekonomik ve toplumsal sonuçları ve yerli film üretiminin<br />

engellenmesi (kitle iletişiminin etkisi ve kültürel boyutu) gibi konularda 1920’lerde ve 1930’larda<br />

görüşler sunmuşlardır. 1929’da Yeni Resimli Ay dergisinin ilk sayısındaki bir yazıda sinema filmlerinin<br />

yabancı propaganda aracı olduğu üzerinde durulmaktaydı. İkinci sayıda ise Bible House’un bastığı kitap<br />

ve mecmualar, misyonerler ve yabancı okulların gençler üzerine etkilerini ele alan yazı vardı. Baltacıoğlu<br />

(1937) Türkiye’de gösterilen filmleri “emperyalist filmler” olarak nitelemekte; topluma kötü etkileri<br />

olduğunu belirtmekte ve çözüm olarak da (1) dışarıdan gelen filmlerin denetlenmesi, (2) kilise, büyü,<br />

militarizm propagandası gibi içerikte olanların yasaklanması ve (3) rejimin ideallerine ve çağdaş kültür<br />

değerlerine uygun yerli filmlerin desteklenmesi gerektiğini öne sürmektedir. Gerçi, temel amaç iletişim<br />

alanında bir inceleme yapma olmasa da, Adnan Adıvar ve Niyazi Berkes gibi aydınların yaptığı<br />

193

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!