Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
takip ederler. Bu içerikler insanların toplumsal konumlarından kaynaklanan tercihlerini<br />
gerçekleştirmeleri için teşvik eder; bu aktifleme durumu doğrudan bireylerin davranışlarına<br />
yansır. Örneğin seçim günü geldiğinde zaten beğendiği siyasi parti liderine oyunu verir.<br />
ii. Güçlendirme: Lazarsfeld’in araştırmasında daha seçim için siyasal kampanyalar ya da<br />
propaganda çalışmaları başlamadan önce seçmenlerin yarısından çoğu bilinçli şekilde kime oy<br />
vereceğinin kararını almış durumdadır. Bu tür seçmenler için propagandanın anlamı farklıdır.<br />
Kampanyayı tasarlayanlar için de bu nokta önemlidir; kararlı seçmenler kendi adaylarının<br />
propagandasını seçerek takip etmekte; çünkü onlar da aslında doğru yerde olduklarından ve<br />
doğru siyasetçiye oy verdiklerinden emin olmak istemektedirler. Onların da kendi tutumları<br />
medyadan seçerek aldıkları içerikle pekiştirmektedir. Dolayısıyla medya, insanların sahip<br />
oldukları tutum ve fikirlerin daha da güçlenmesini ya da kuvvetlenmesini sağlamaktadır.<br />
iii. Değiştirme: Çok başarılı ve sözcüklerin yaratıcı ve etkin kullanımıyla insanların düşüncelerinin<br />
etkilenebileceği görüşü yaygın olsa da Lazarsfeld’in çalışmaları bu bakışı onaylamamaktadır.<br />
Siyasal kampanyalar, bireylerin adaylara ilişkin var olan tutum ve görüşlerini değiştirmede<br />
başarılı olamamaktadır. Medyanın en zor yapabildiği etki, bireylerin görüşlerinin<br />
değiştirilmesidir. Örneğin bireyler, kendi görüşleri ve yaşam tarzlarına uygun olmayan bir<br />
siyasal partinin seçim kampanyasından etkilenmemekte ve o partiye oy vermeleri nadiren<br />
gerçekleşmektedir.<br />
İKNA KAVRAMI VE İKNA ÇALIŞMALARI<br />
İkna iletişim çalışmalarında hayli ilgi çeken bir konudur. Bir ürünün satılması, siyasi bir lidere oy<br />
verilmesi, sigarayı bırakma ya da kan davasını sürdürmenin anlamsızlığına insanları ikna etmek<br />
gereklidir. İkna, akılcı ya da sembolik yollarla insanları yeni bir eyleme yöneltme, bir fikri ya da ürünü<br />
benimsetmede klavuzluk etmedir. İknada baskı ve zorlayıcı teknikler değil; fikri çekici kılma esastır.<br />
Ancak ikna, her zaman akılcı ve insanların yararına olmayabilir. İkna, bir davranış ya da tutum değişikliği<br />
gerçekleştirmedir. Siyasal alandan dini söylemelere kadar kamu spotları, büyük afişler, el ilanları ve<br />
broşürler, kısa ya da uzun metrajlı filmler gibi pek çok yöntem kitle iletişim araçları aracılığıyla insanları<br />
ikna etmede hep kullanılmıştır.<br />
İkna insan yaşamında her zaman var olmuştur. Çünkü insanlar kendi anne, baba, eş, arkadaş gibi özel<br />
çevrelerinden tutun da seçmenler ya da tüketiciler gibi daha geniş çevreleri ikna etmeye çalışırlar.<br />
Yüzyıllardır insanlar ikna etmede sağduyu ve içgüdülerini kullanmışlardır. Aristo, “ikna sanatı”<br />
anlamında kullanılan “rhetorik (retorik)” konusunda çalışan ilk düşünürlerdendir. Yıllar sonra kitle<br />
iletişiminin yaygınlık kazanmasının ardından ikna konusunda sistemli ve bilimsel çalışmalar yapılmaya<br />
başlanır. ABD’de 1937 yılında kurulan Propaganda Analizi Enstitüsü, “propagandanın yedi tekniği”<br />
sınıflandırması ile öncü ve detaylı çalışmasını 1938 yılında yayınlamıştır. İkna çalışmalarının arka<br />
planında kitle iletişim araçlarından korku vardır; çünkü iki dünya savaşının ardından propagandanın<br />
kitleleri nasıl peşinden sürükleyebildiği ve kalpleri fethedebildiği görülmüştür.<br />
Hovland’ın Askerlerle Laboratuvar Çalışmaları<br />
ABD’nin deniz üssü olan Pearl Harbor limanı 7 Aralık 1941 tarihinde Japonya tarafından bombalanır.<br />
Ardından da Japonlar, Amerika için önem taşıyan Filipinler’e saldırır. Bu gelişmeler üzerine dönemin<br />
ABD Başkanı Franklin D. Roosvelt, Japonya’ya savaş açtıklarını duyurur. Böylelikle II. Dünya Savaşı,<br />
ABD ve Japonya’yı da içine alarak Pasifik ülkelerini de kapsayacak şekilde geniş bir alana yayılır.<br />
ABD’de ülke çapında seferberliğin ilan edilmesinin ardından 15 milyon; çoğunluğu erkek olsa da<br />
kadınların aralarında da bulunduğu gönüllü siviller, orduya katılarak asker olmak için kayıt yaptırır. İşte<br />
bu ortamda ABD ordu komutanı Hollywood’dan destek ister ve yönetmen Frank Capra, 50’şer dakikadan<br />
oluşan yedi belgesel hazırlar. Belgeseller “neden savaşmalıyız” konusunu ele almakta ve Nazi<br />
askerlerinin başarılarını anlatmaktadır. ABD ordusu bu belgesellere, insanları savaşa hazırlamada ve ikna<br />
etmede birer eğitim materyali gözüyle bakar.<br />
Amerikalı araştırmacı Carl Hovland, askerlere propaganda içerikli filmler izlettirerek hem onları<br />
savaşma konusunda eğitmeye hem de medya aracılığıyla yapılan propagandanın askerler üzerindeki<br />
etkilerini ölçmeye çalışır. Hovland’ın çoğunluğu psikologlardan oluşan kalabalık bir araştırma ekibi<br />
51