Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Şekil 2.9: Riley ve Riley’in Kitle İletişim Modeli<br />
Model incelendiğinde kaynak ile alıcı arasında karşılıklı bir mesaj alışverişi görülür. Dolayısıyla bu<br />
model, ilk iletişim araştırmalarının düz, doğrusal ve tek yönlü bir iletişim algılayışından farklıdır. Kaynak<br />
ile alıcı arasında basit bir mesaj alışverinden daha çok bir etkileşim söz konusudur. Bu etkileşim süreci<br />
ise bireylerin toplumsal bağlamlarından yalıtılmış ve onların bireysel yaşantıları üzerine kurulu bir<br />
paylaşım değil, her iki tarafında içinde bulunduğu toplumsal bağları dikkate alan bir yaklaşımdır.<br />
Doğrudan bir mesaj alışverişi değil içinde bulundukları referans gruplarının etkisinde ve bireylerin<br />
toplumdaki rollerinden süzülerek gerçekleşen bir iletişim edimidir. Gruplar önemlidir; bireyler medya<br />
mesajlarını gruplara taşırlar ve grup içerisinde değerlendirmeler sonucunda medya mesajları yorumlanır.<br />
İrfan Erdoğan ve Korkmaz Alemdar (2002), Öteki Kuram Kitle İletişimine<br />
Yaklaşımların Tarihsel ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi, Ankara: Erk Yayınevi.<br />
Sonuç olarak yüz yıllık iletişim araştırmaları tarihine bakıldığında temeli atan iletişim çalışmalarının<br />
dönemin iletişim araçlarından belli bir korkuya sahip olduğu görülür. Çünkü medya aracılığıyla insanları<br />
rahatlıkla manipüle ettiği (yönlendirdiği) düşüncesi hâkimdir. Bu nedenle de medyanın insanları etkileme<br />
kapasitesinin yüksek olduğu öne sürülür. Psikoloji ve sosyal psikoloji disiplinleri içerisinden yapılan ilk<br />
araştırmalar, Sihirli Mermi ya da Gümüş İğne kuramları medya mesajlarını birer uyaran olarak görürken<br />
insanların tepki olarak tutum ve davranış değişikliği göstereceğini belirtir. Şiddet içerikli sessiz sinemanın<br />
çocukları şiddet yatkını yapacağı ön kabulüyle çalışmalar yapılır. Çünkü medyanın kısa vadede, doğrudan<br />
ve istendik şekilde etkileyebileceği düşüncesi egemendir. Medyaya böylesi karamsar bakışın nedeni de<br />
19. yüzyılın kitle hareketleri sonucunda ulaşılan kitle toplumudur.<br />
1940’lı yıllardan 1960’lara uzanan zaman diliminde yani iletişim araştırmalarının ikinci döneminde<br />
medyanın öne sürüldüğü gibi çok güçlü bir etkileme potansiyeline sahip araçlar olduğu görüşünden<br />
uzaklaşılır. Çünkü laboratuvarda ve sahada yapılan bilimsel araştırmalar bu görüşleri desteklemez. Kitle<br />
iletişim araçlarının kültürel tüketicileri, edilgen izleyiciler olarak değil medyadan aldıkları mesajlar içinde<br />
bulundukları toplumsal gruplar, yerleşim alanı ve kültürel iklim gibi farklı toplumsallıklar bağlamında<br />
yorumlayan topluluklardır. Kitle iletişim araçları ise “sınırlı ya da zayıf etkilere” sahiptir. Dolayısıyla bu<br />
dönemin kuramları, süreç açısından ilk dönemin takipçisi gibi görünse de etki meselesine yaklaşımı,<br />
tanımlaması ile araştırma tasarlama ve verileri yorumlama bakımından farklı bir dönemdir.<br />
İletişim sürecini analiz etmeye çalışan modeller ise tek yönlü ve çizgiseldir. Başarılı ve olumlu bir<br />
iletişim için kafa yoran matematikçiler Shannon ve Weaver çizgisel modellerine gürültü öğesini dâhil<br />
ederek mesajın nasıl mükemmel taşınacağına kafa yorarlar. Lasswell’in çizgisel modeli de Shannon ve<br />
Weaver’la benzerliklere sahiptir; ancak teknik değil bireyler arası ve kitle iletişimini analiz amacı taşır.<br />
Kaynaktan hedefe uzanan her iletişim eyleminde “etki”nin kaçınılmaz olduğunu söyler. Schramm ise<br />
modelinde başarılı bir iletişimin kaynak ile alıcı arasındaki benzerlikle kurulabileceğini öne sürer.<br />
Dolayısıyla toplumdaki gruplar iletişim sürecinde önemli dinamikler olarak görülür. Riley ve Riley<br />
Modeli’nde ise sosyoloji disiplininin çerçeveyi çizer. Hem kaynak hem de alıcı mesajı kodlayan olduğu<br />
kadar yorumlayandır da. Tüm bu kodlama ve kod açma işlemlerinde etkili olan ise insanların içinde<br />
yaşadıkları gruplardır.<br />
54