16.07.2015 Views

MEKTÛBÂT TERCEMESİ

MEKTÛBÂT TERCEMESİ

MEKTÛBÂT TERCEMESİ

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Büyük çadır, (Te’ayyün-i İlmî-i Vücûbî)yi göstermekdedir. Buna, sultânınçadırı demişlerdir. Hüseyn Kassâb, sultânın çadırını işitince, aranılanı buldumsanarak sekr, şü’ûrsuzluk bineğinden inmek istedi. Bu merkeb olmadanbu yolda gidilemez. Sağ ayağını dışarı koyarken kulağına bir ses gelereksultân çadırda yokdur dedi. Doğrusu da böyledir. Hüseyn Kassâbı çekenkuvvet yokdur. Ufak bir müjde ile sekr hâlinden çıkdı. İki türkmen ise,kuvvetle çekildikleri için ve kendilerini muhabbet kaplamış olduğu için, bugibi müjdelerle aldanmadılar ve kahramânca yukarı çıkdılar. Hüseyn Kassâb,bin sene dahâ beklese, sultânı çadırda hiç bulamaz. Çünki Hak teâlâ,ötelerin ötesidir. Sağ ayak demesi, rûhu anlatmakdadır. Çünki, hiç gidilmemişolan bu yolda, kalb ve rûh ayakları ile gidilir. İlm ve ibâdet ile gidilmez.İlm ve ibâdet sülûk yolunda işe yarar. Sekr hâlinden önce çıkan rûhdur. Sonrakalb çıkar. Sol ayak kalbi göstermekdedir. Sultân oturmuşdur ve ava gitmişdirdemek, güzel aynalarda, güzel yerlerde yerleşmişdir ve âşıkların gönülleriniavlamağa gitmişdir demekdir. Bu ses ve böyle söylemek, HüseynKassâba anlatabilmek için idi. Onun anlayabileceği gibi söylenmişdi.Yoksa, Allahü teâlâ için oturmak ve ava gitmek gibi şeyler söylenemez. Fârisîbeyt tercemesi:(Yokdur) ve (odur) gibi sözler,O makâmdan geri dönerler.(Nefehât)da (Ayn-ül-Kudât-i Hemedânî)den alarak yazılmış olan bu sözlerdenbaşka şeyler de anlaşılıyor ve Hak teâlânın birliğine ve büyüklüğünedahâ uygun oluyor. Her ne kadar, o makâma tâm uygun değil ise de, başkalarındandahâ uygundur. Şöyle ki, vâhidiyyet mertebesinin üstündekite’ayyün-i evvel olan vahdet mertebesine oturmuşdur. Vahdet mertebesindeilmî ve aynî te’ayyünlerin hepsi yok olduğu için, hayvanların ve kuşlarınyok edildiği ava benzetilerek, ava gitdi buyurulmuşdur. Şeyh MuhammedMa’şûk-i Tûsî ve Emîr Alî Abûr, Sultânın avlandığı yere giderek, onaav oldular. Ma’şûk-i Tûsî dahâ önde gitdi ve dahâ yaklaşdı. Hüseyn Kassâb,sultânın geri döneceğini sanarak, (Vâhidiyyet) çadırlarında kaldı.Yukarıdaki sözlerden ne anlaşılacağını doğru olarak ancak Allahü teâlâbilir. Tesavvuf yolunun büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” hiçgidilmemiş olan yolu seçmişlerdir. Bu bilinmeyen yol, bu büyüklerin meşhûrkolay yolu olmuşdur. Kıymetli teveccühleri ve idâreleri ile, herkesi buyoldan kavuşdurmuşlardır. Rehber olan pîrin edebleri ve emrleri gözetilirse,bu yol hep kavuşdurur. Bu yolda, ihtiyârların, gençlerin, kadınlarınve çocukların kavuşmasında hiç başkalık yokdur. Hattâ ölüler bile buni’mete kavuşmayı umarlar. Behâüddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” buyurduki, (Hak teâlâdan elbette kavuşduran bir yol istedim). Hâce hazretlerininbirinci talebesi olan hâce Alâ’üddîn-i Attâr “kuddise sirruh” hazretleri,bunun için buyurdu ki, Fârisî beyt tercemesi:Kapıcının incinmesi olmasaydı,Açardım bütün cihân kapılarını.Allahü teâlâ, hepimizi bu büyüklerin yolunda bulundursun! Vesselâm!– 239 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!