Türkiye'de Yükseköğretim: Karşılaştırmalı Bir Analiz - SETA
Türkiye'de Yükseköğretim: Karşılaştırmalı Bir Analiz - SETA
Türkiye'de Yükseköğretim: Karşılaştırmalı Bir Analiz - SETA
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
YÜKSEKÖĞRETİM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE<br />
yeni nesillere aktaran bir kurum olmuştur. Humboldt felsefeyi, milli<br />
kültürün ve üniversitenin temel disiplini ve koruyucusu olarak görüyordu.<br />
Bu üniversite, öğrenme ve öğretim özgürlüğü üzerine temellenmiştir.<br />
19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında, Almanların<br />
felsefeye atfettiği rol, İngilizler ile birlikte edebiyata doğru<br />
kaymıştır. Böylece, milli edebiyatın örneklerini okumak ve okutmak,<br />
(İngiliz) üniversite fikrinin önemli bir parçası olmuş ve uluslaşmaya<br />
katkı yapmıştır. Küreselleşme ve Amerikanizasyon ile birlikte öne<br />
çıkan “mükemmeliyet” (excellence) nosyonuna göre, üniversitenin<br />
milli kültür veya edebiyatı canlı tutmak veya böylece ulus-devlete<br />
hizmet etmek gibi rolleri esas olmaktan çıkmıştır. Artık esas olan,<br />
üniversitenin bütün etkinliklerinde “mükemmeliyet”i gözetmesi ve<br />
bürokratik bir kurum gibi işletilmesidir. Bu kurumun genel doğası,<br />
felsefi veya kültürel olmaktan ziyade, piyasa yönelimli bir şirket gibidir.<br />
Bu üç kurucu üniversite fikriyle birlikte modern üniversitelerin<br />
gelişimini anlamak için, bu sürecin, gerek İtalya ve Almanya gibi yeni<br />
gerekse de Fransa ve Amerika gibi inkılâplarla ortaya çıkan modern<br />
ulus-devletlerin gelişimiyle paralel olduğuna işaret etmekte fayda<br />
vardır (Wittrock, 1993). Bu anlamıyla üniversite, devrinin siyasal ve<br />
toplumsal dönüşümleriyle birlikte ve onlardan alabildiğine etkilenerek<br />
ortaya çıkmıştır. <strong>Bir</strong> başka deyişle, yeni bir siyasal örgütlenmeyi<br />
(ulus-devlet) ve ekonomik durumu (sanayileşme) ortaya çıkaran<br />
süreçler ile üniversiteyi doğuran süreçler birbirini yakından etkilemektedir.<br />
Ulus-devletin gelişimiyle birlikte ortaya çıkan üniversiteler,<br />
önemli görevler üstlenmişlerdir. Üniversiteler, hem bilgi üretimi<br />
hem de hem de milli kültürü güçlendirme işlevini edindiler. Mesleki<br />
okullar ve akademiler gibi rakipleri tarafından “modası geçmiş” olarak<br />
nitelenen üniversiteler, 19. yüzyıl sonrasında güçlerini artırmış ve<br />
modern araştırmanın mekânı olmuşlardır. Üniversiteler, bir yandan<br />
yeni ulus-devletlerin teknoloji, yönetici ve teknik personel ihtiyacını<br />
karşılamakta bir yandan da sanayileşmenin dönüştürdüğü toplumu<br />
anlamak için gerekli kavramları geliştirmekteydi denilebilir.<br />
1810 yılında Berlin Üniversitesinin kurulması da, devrindeki<br />
toplumsal ve siyasal dönüşümlerle oldukça ilgilidir (Wittrock, 1993).<br />
45