10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olduğunu ve miknâtısın demiri çekdiğini his ediyoruz, anlıyoruz. (Ben havanın, ısının,<br />

elektriğin mevcûd olduklarına inanmam. Çünki, bunları görmiyorum) sözüne<br />

yanlışdır diyoruz. Çünki, bunlar görülemezlerse de, kendilerini veyâ yapdıkları<br />

işleri, duygu organlarımız ile anlıyoruz. Bunun için de, görülemiyen birçok<br />

varlıklara inanıyoruz. Göremediğimiz için, yok olmaları lâzım gelmez diyoruz. Bunun<br />

gibi, (Ben Allaha inanmam. Melek, cin gibi şeyler yokdur. Var olsalardı görürdüm)<br />

sözü de doğru değildir. Akla, fenne uygun olmıyan bir sözdür.<br />

Fen dersleri bildiriyor ki, ağırlığı ve hacmi olan varlıklara (Madde) denir. Buna<br />

göre, hava, su, taş, tahta maddedirler. Işık, elektrik akımı birer varlık iseler de,<br />

madde değildirler. Maddenin şekl almış parçalarına, (Cism) denir. Çivi, kürek, maşa,<br />

iğne birer cismdirler. Hepsi, aynı demir maddesinden yapılmışlardır. Duran bir<br />

cismi harekete getiren, hareketde olan bir cismi durduran veyâ hareketini değişdiren<br />

sebebe (Kuvvet) denir. Duran bir cisme kuvvet etki etmezse, hep durur. Hareket<br />

eden bir cisme, kuvvet etki etmezse, hareketi değişmez ve hiç durmaz.<br />

Maddelerin, cismlerin ve maddelerde bulunan enerjilerin hepsine (Âlem) veyâ<br />

(Tabî’at) denir. Âlemde her cism hareket etmekde, değişmekdedir. Demek ki,<br />

her cisme, her ân çeşidli kuvvetler te’sîr etmekde, değişiklik hâsıl olmakdadır. Cismlerde<br />

meydâna gelen değişikliğe (Hâdise) veyâ (Olay) denir.<br />

Cismlerin yok olduklarını, başka cismlerin meydâna geldiklerini görüyoruz. Dedelerimiz,<br />

eski milletler yok olmuşlar, binâlar, şehrler yok olmuş. Bizden sonra da<br />

başkaları meydâna gelecek. Fen bilgimize göre, bu mu’azzam değişiklikleri yapan<br />

kuvvetler vardır. Allaha inanmıyanlar, (Bunları tabî’at yapıyor. Herşeyi tabî’at kuvvetleri<br />

yaratıyor) diyorlar. Bunlara deriz ki, bir otomobilin parçaları, tabî’at kuvvetleri<br />

ile mi bir araya gelmişdir? Suyun akıntısına kapılan, sağdan soldan çarpan<br />

dalgaların te’sîri ile biraraya yığılan çöp kümesi gibi biraraya yığılmışlar mıdır? Otomobil<br />

tabî’at kuvvetlerinin çarpmaları ile mi hareket etmekdedir? Bize gülerek,<br />

hiç böyle şey olur mu? Otomobil, akl ile, hesâb ile, plân ile, birçok kimselerin, titizlikle<br />

çalışarak yapdıkları bir san’at eseridir. Otomobil, dikkat ederek, akl, fikr<br />

yorarak, hem de trafik kâ’idelerine uyarak, şoför tarafından yürütülmekdedir<br />

demez mi? Tabî’atdeki her varlık da, böyle bir san’at eseridir. Bir yaprak parçası,<br />

mu’azzam bir fabrikadır. Bir kum dânesi, bir cânlı hücre, fennin bugün biraz anlıyabildiği<br />

ince san’atlerin birer meşheri, sergisidir. Bugün fennin buluşları, başarıları<br />

diye öğündüklerimiz, bu tabî’at san’atlerinden birkaçını görebilmek ve taklîd<br />

edebilmekdir. İslâm düşmânlarının, kendilerine önder olarak gösterdikleri, İngiliz<br />

doktoru Darwin bile, (Gözün yapısındaki san’at inceliğini düşündükce, hayretimden<br />

tepem atacak gibi oluyor) demişdir. Bir otomobilin tabî’at kuvvetleri ile,<br />

tesâdüfen hâsıl olacağını kabûl etmiyen kimse, başdan başa bir san’at eseri olan<br />

bu âlemi tabî’at yaratmış diyebilir mi? Elbette diyemez. Hesâblı, plânlı, ilmli,<br />

sonsuz kuvvetli bir yaratıcının yapdığına inanmaz mı? Tabî’at yaratmışdır. Tesâdüfen<br />

var olmuşdur demek, câhillik, ahmaklık olmaz mı?<br />

Allahü teâlâ herşeyi en güzel ve en fâideli olarak yaratdı. Meselâ, Erd küresini<br />

güneşden yüzelli milyon kilometre uzakda yaratdı. Dahâ uzakda yaratsaydı, hiç<br />

sıcak mevsim olmaz, çok soğukdan ölürdük. Dahâ yakın yaratsaydı, çok sıcak olur,<br />

hiç bir canlı yaşayamazdı. Etrâfımızı saran hava, hacmen yüzde yirmibir oksijen,<br />

yüzde yetmişsekiz azot ve onbinde üç karbondioksid gazlarının karışımıdır. Oksijen<br />

hücrelerimize kadar girip, oraya gelmiş olan gıdâ maddelerini yakarak, bize kuvvet,<br />

kudret veriyor. Oksijenin havadaki mikdârı dahâ çok olsaydı, hücrelerimizi de<br />

yakar, hepimiz kül olurduk. Mikdârı 21 den az olsaydı, gıdâlarımızı yakamazdı. Yine,<br />

hiçbir canlı yaşayamazdı. Yağmurlu, şimşekli havalarda, oksijen azotla birleşerek,<br />

havada nitrat tuzları hâsıl olup, yağmurla toprağa iniyor. Bunlar, nebâtâtı<br />

besliyor. Nebâtlar da, hayvanlara, hayvanlar da insanlara gıdâ oluyor. Görülüyor<br />

ki, rızkımız semâda hâsıl olmakda, göklerden yağmakdadır. Havadaki karbon dioksid<br />

gazı, dimâgçedeki kalb ve teneffüs merkezlerini tenbîh ediyor, çalışdırıyor.<br />

– 1041 – Se’âdet-i Ebediyye 3-F:66

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!