10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

itince, hayret ve cehl âlemi başlar. Bu âlem için, ma’rifet olursa, mahlûkların aklına,<br />

anlayışına uymıyan, bilinmiyen bir ma’rifetdir.<br />

İnsanın ve kalbin kemâlini de biraz bildirelim: Arş-ı mecîd her ne kadar en genişdir<br />

ve tam zuhûra mâlikdir. Fekat, kavuşmuş olduğu bu ni’metden haberi yokdur.<br />

Bu kemâle şü’ûru olmaz. İnsan kalbi ise, şü’ûrludur. Kendini bilir. Kalbin bir<br />

ikinci şerefi, üstünlüğü de şudur ki, bir insanın hepsi (Âlem-i sagîr) [küçük mahlûk]dir.<br />

(Âlem-i halk) ile (Âlem-i emr)den meydâna gelmişdir. Bunların toplanması<br />

ile, bir hey’et, birlik hâsıl olmuşdur ki, ayrı bir ehemmiyyet, hükm taşır.<br />

(Âlem-i kebîr)de [insandan başka, bütün mahlûklarda] böyle bir hey’et yokdur.<br />

Eğer varsa, hakîkî değil, görünüşdedir. Bu hey’et yolu ile insana ve insanın kalbine<br />

gelen feyzler, fâideli şeyler, Âlem-i kebîre ve bu âlemin kalbi gibi olan Arşa pek<br />

az nasîb olur. İnsanda bulunan toprak maddeleri, bütün âlemin yapı taşıdır. Çok<br />

uzak olduğu hâlde, en çok onda zuhûr etmekdedir. Toprak maddelerinin kemâlâtı,<br />

âlem-i sagîrin [insanın] bütün hey’etine sirâyet etmişdir. Âlem-i kebîrde böyle<br />

bir hey’et [topluluk] bulunmadığından, orada sirâyet etmez. O hâlde, insan kalbi,<br />

bu kemâlâta da mâlikdir. Arş ise, mâlik değildir.<br />

Kalbe mahsûs olan bu kemâlât, bu üstünlükler, bir bakımdan olan üstünlükdür.<br />

Her bakımdan üstünlük, Arşa olan zuhûrdadır. Arşa, çölleri, ovaları aydınlatan,<br />

geniş bir ışık kaynağı dersek, kalb, o kaynakdan yakılmış bir kibrit gibidir. Şu kadar<br />

var ki, ba’zı şeyler katarak, bu kibritin ışığı başka dürlü parlatılmakdadır. Bu<br />

parlaklık, bir bakımdan olan bir üstünlükdür. Herşeyin hakîkatini, özünü doğru<br />

olarak, ancak Allahü teâlâ bilir. Yâ Rabbî! Bizlere verdiğin nûru temâmla, günâhlarımızı<br />

magfiret et! Sen herşeyi yapabilirsin! Efendimiz Muhammed aleyhisselâma<br />

ve Âline ve Eshâbına “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în” ve Peygamberlerin<br />

ve yakın olan meleklerin hepsine “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, Allahü teâlâ<br />

iyilikler, selâmetler ve bereketler versin!<br />

Azrâil, başına geldiği zemân,<br />

kırılır ayakla kol, yavaş yavaş.<br />

Mevlâm nasîb etsin din ile îmân,<br />

akar gözlerinden sel, yavaş yavaş.<br />

Yüksek uçan gönül, yorulur birgün,<br />

ölçü terâzîsi, kurulur birgün.<br />

Herkesin yapdığı, sorulur birgün,<br />

döner mi, yâ Rabbî, dil yavaş yavaş.<br />

Hep nefsine uydun, tevbe etmedin,<br />

her bulduğun yidin, şükr etmedin.<br />

Nihâyet, bu kara toprağa geldin,<br />

çekilir dünyâdan el, yavaş yavaş.<br />

Kabrin üzerine dikerler taşı,<br />

bir avuç toprağa koyarsın başı.<br />

Baba, oğlun görmez, kardeş kardeşi,<br />

gider, geri dönmez yol, yavaş yavaş.<br />

Kâfûrlu, ılık suyu koyarlar,<br />

o nazlı bedeni, tekmîl soyarlar.<br />

Öldüğünü konu komşu duyarlar,<br />

gelir geri ahbâblar, yavaş yavaş.<br />

– 916 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!