10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

adamlarından, Abdüllatîf Harpûtînin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 1330 [m. 1911]<br />

da, İstanbulda basılan (Tenkîh-ul-kelâm fî-akâid-i Ehl-i islâm) kitâbı, fen bilgilerini<br />

ve din büyüklerinin bunlar üzerindeki sözlerini uzun bildirmekdedir. Yüzelliüçüncü<br />

sahîfede diyor ki: (Fen adamları, cismleri ve cismlerdeki olayları araşdırır,<br />

inceler. Bunlar üzerinde deneyler yapar. Madde ve olayları anlar ve anladıklarını<br />

bildirir. Gördüklerinden, his etdiklerinden dışarıya çıkmazlar. Bundan dışarıya<br />

çıkan, vazîfesinin dışına çıkmış olur. His olunamıyan, incelenemiyen, deney<br />

yapılamıyan konular, fen bilgisinin dışında kalır. Böyle konularda, fen adamının<br />

sözü kıymetsiz ve ehemmiyyetsiz olur. Bir fen adamı, melek yokdur deyince, meleğin<br />

varlığı, fen ile incelenemez, deney ile anlaşılamaz demek isterse, bu sözü, fenne<br />

uyar. Fekat, deney ile isbât edilemediği için meleğin varlığına inanılmaz demek<br />

istiyorsa, hiç kıymeti olmaz. Söyliyenin yüzüne çarpılır. Çünki, bu sözü ile, kendisi<br />

fennin dışına çıkmakda, fenne uymamakdadır. İncelemekle, deneyle varlığı anlaşılamıyan<br />

şeyi inkâr etmeğe, var olamaz demeğe kalkışmak, varlığını, fen göstermekdedir<br />

demesi kadar yersiz ve fenne aykırıdır. Rûh, melek, cin, Cennet, Cehennem<br />

gibi, fen konusu dışındaki varlıkları, madde ve olay sınırları içinde aramak<br />

ve deney ile anlamağa uğraşmak, fen adamına yakışmaz. Böyle varlıkları anlamak,<br />

mu’cizelerle, üstünlüğü belli Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” bildirilmekle<br />

ve Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” işitmekle olur. Böyle bilgilere,<br />

(Ulûm-i nakliyye) denir. Bunlara, (Fen bilgisi) veyâ (Ulûm-i akliyye) denmez. Bu<br />

bilgileri, fen yolu ile anlamağa kalkışmak, ekmeği kulağına götürmeğe, kulakla yimeği<br />

istemeğe benzer). [Kendilerine müslimân deyip, sarık saran, nemâz kılan ba’zı<br />

(fen taklîdcileri), ya’nî (Zındık)lar, böylece cinnin var olduğuna inanmıyor. İnsana<br />

cin çarpması, masaldır. Fen asrında, böyle hurâfelere inanılmaz diyor. Cin hakkındaki<br />

âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere, yanlış ma’nâlar veriyor.]<br />

Kur’ân-ı kerîmdeki, fen ile anlaşılabilen bilgileri anlatan âyetlere, fen bilgilerine,<br />

fenne uygun ma’nâ vermek câiz ve lâzımdır. Bu ma’nâları da, ancak islâm âlimleri,<br />

ya’nî fen bilgilerinde mütehassıs ve dinde müctehid olan büyükler, müfessirler<br />

verir. Fen taklîdcileri, Kur’ân-ı kerîme ma’nâ veremez. Bunların Kur’ân tercemelerine<br />

kıymet verilmez. Fennin, tecribenin dışında olan, fen ile ilgisi olmıyan<br />

âyet-i kerîmeleri, fen bilgilerine uydurmağa kalkışmak, Selef-i sâlihînin tefsîrlerini<br />

değişdirmek, büyük suç olur. Böyle tefsîr ve terceme yapanlar, kâfir olur.<br />

Yetmişüçüncü sahîfede diyor ki, (Gök dürbünleri yapılınca görülen yıldızlar<br />

ile, mikroskopla görülen küçük varlıklar, dahâ önceki zemânlarda görülemiyor, varlıkları<br />

bilinmiyordu. O zemân görülemediği için, bu varlıklara yok demek, yanlış,<br />

haksız olduğu gibi, fen adamlarının, bugünkü fen âletleri, fen bilgileri ile anlıyamadıkları<br />

şeyleri ve hele, fen, madde bilgisi sınırları dışındaki varlıkları inkâr etmesi,<br />

yok demesi de, yersiz ve haksız olur. Fenne uymıyan bir söz, bir câhil sözü olur).<br />

Velhâsıl, hakîkî fen adamları, her zemân, islâm dînine âşık olmakda, fen taklîdcileri<br />

ise, dîni ve dünyâyı anlıyamıyarak, maddî ve ma’nevî kıymetlere saldırıp, nihâyet<br />

göçüp Cehenneme gitmekdedirler.<br />

Kur’ân-ı kerîm hakkında batılı meşhûr bilginler, edîbler hayrânlıklarını dâimâ<br />

açıklamışlardır. Dünyânın sayılı edîblerinden Goethe, Kur’ân-ı kerîmin yalan<br />

yanlış Almanca tercemesini bile okudukdan sonra: (İçindeki ifâdelerin büyüklüğü,<br />

haşmeti karşısında hayrân kaldım) demekden kendini alamamışdır.<br />

İngiliz râhibi Beowort-Smith, (Muhammed ve Muhammede bağlı olanlar) adlı eserinde:<br />

(Kur’ân, üslûb temizliği, ilm, felsefe ve hakîkat mu’cizesidir) demekdedir.<br />

Kur’ân-ı kerîmi İngilizceye terceme eden Arbeyrry ise: (Ne zemân ezân dinlesem,<br />

bana bir mistik müzik gibi te’sîr eder) demekdedir.<br />

Marmaduke Pisthall ise, Kur’ân-ı kerîm için: (En taklîd olunamaz senfoni, en<br />

sağlam bir ifâde, insanları ağlamağa veyâ coşdurmağa sevk eden bir kudret) ifâdesini<br />

kullanmışdır.<br />

– 543 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!