10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sîle ederek Rabbine teveccüh ediyorum) derdi. Vefâtından sonra, Eshâb-ı kirâm<br />

“radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bu düâyı okurlardı. Taberânînin bildirdiği<br />

hadîs-i şerîfde, (Çölde yalnız kalan kimse, birşey gayb ederse, ey Allahın kulları,<br />

bana yardım ediniz desin! Çünki, Allahü teâlânın, sizin göremediğiniz kulları<br />

vardır) buyuruldu. İbni Hacer-i Mekkî, (Îzâh-ul-menâsik) hâşiyesinde, bu düâ çok<br />

tecribe edilmişdir buyurdu. Ebû Dâvüdün ve başkalarının bildirdikleri hadîs-i<br />

şerîfde, Resûlullah, seferde iken akşam olunca, (Ey Rabbimin yeri! Senin şerrinden<br />

Allaha sığınırım) buyurdu.<br />

İhvân-ül-müslimîn denilen mezhebsizlerin reîslerinden Seyyid Kutb da, Zümer<br />

sûresinin üçüncü âyetini tefsîr ederken, (Tevhîd ve ihlâs sâhibi, Allahdan başka<br />

kimseden birşey istemez. Hiçbir mahlûka i’timâd etmez. İnsanlar, islâmiyyetin bildirdiği<br />

tevhîdden ayrıldı. Bugün bütün memleketlerde Evliyâya ibâdet ediliyor. İslâmiyyetden<br />

evvelki arabların meleklere, heykellere tapındıkları gibi, onlardan şefâ’at<br />

istiyorlar. Allahın bildirdiği tevhîdde, ihlâsda, Allah ile kul arasında vâsıta<br />

ve şefâ’at etmek yokdur) diyor. Bu yazıları ile vehhâbî olduğunu i’lân ediyor.<br />

[Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara, (Sıfât-i zâtiyye)ye ve (Sıfât-i sübûtiyye)ye<br />

(Ülûhiyyet sıfatları) denir. Bir mahlûka ibâdet etmek, taş, ağaç, güneş, yıldız,<br />

inek, insan, heykel, resm gibi bir mahlûkda, (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanarak,<br />

ona itâ’at etmek, yalvarmak demekdir. Böyle inanmağa (Şirk) ve inanan kimseye<br />

(Müşrik) denir. Bu şeylere (Şerîk), (Ma’bûd), (Put) denir. Şimdi hıristiyânların<br />

çoğu, Budistler, Berehmenler ve mecûsîler müşrîkdir. Müslimânlar hiçbir Velîde<br />

ülûhiyyet sıfatı bulunduğuna inanmaz. Peygamberlerin, Velîlerin, Allahın<br />

sevgili kulları olduklarını bilirler. Ziyâret edenleri, düâ istiyenleri, Allahü teâlânın,<br />

kendilerine haber verdiğine inanırlar. Şefâ’at etmeleri için, bunlara yalvarırlar.]<br />

3 — Mezârlar üzerine türbe yapmak ve türbelerde nemâz kılmak ve orada hizmet<br />

ve ibâdet edenlere kandil yakmak ve ölülerin rûhlarına sadaka adamak, câiz<br />

değil imiş!... Haremeyn ehâlîsi şimdiye kadar kubbelere, dıvarlara tapınıyor imiş.<br />

(Ehl-i sünnet) olan ve (Şî’î) olan müslimânlar bunun için müşrik oluyormuş. Bunları<br />

öldürmek, mallarını yağma etmek halâl imiş. Kesdikleri leş olurmuş.<br />

Türbelerde nemâz kılmanın câiz olduğu, (Kıyâmet ve âhıret) kitâbımızın üçüncü<br />

kısmı olan (Müslimâna nasîhat)ın ondördüncü maddesinde uzun yazılıdır.<br />

Türbe, oda demekdir. Türbe yasak olsaydı, Eshâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm<br />

ecma’în”, Resûlullah efendimizi ve hazret-i Ebû Bekri ve hazret-i Ömeri oda<br />

içine defn etmezlerdi. Türbe, ölüye tapınmak için yapılmaz. Ona sevgi ve saygı göstermek<br />

ve okumağa, düâ etmeğe gelenleri yağmurdan, güneşden korumak için yapılmakdadır.<br />

(Mecma’ul-enhür), ikinci cildin beşyüzelliikinci sahîfesinde diyor ki,<br />

(Muhammed bin Hanefiyye, Abdüllah bin Abbâsı defn edince, kabri üzerine çadır<br />

kurdu. Ziyâretciler, üç gün bu çadırda okudular). Eshâb-ı kirâmın yolunda olan,<br />

türbe yıkmaz, türbe yapar.<br />

(Keşf-ün-nûr)da diyor ki, (Âlimlerin, Velîlerin kabrleri üzerine türbe yapmak,<br />

onları câhillerin hakâretlerinden korumak içindir. (Câmi’ul-fetâvâ)da ve (Tenvîr)de,<br />

kabr üzerine kubbe yapmak mekrûh değildir diyor. Câhillerin Evliyâyı yaratıcı<br />

sanmalarından korkduğumuz için, türbeleri yıkıyoruz sözü küfrdür. Fir’avn da<br />

böyle söylemişdi. Fesâd çıkarıyor diyerek, Mûsâ aleyhisselâmı öldürmeğe kalkmışdı.<br />

Allahü teâlâ Evliyâsını seviyor. Onların istediklerini yaratıyor. Onlar ise, Allahü<br />

teâlâya ve Evliyâ ve bütün müslimânlara sû’i zan ediyorlar. Müslimânlara sû’i<br />

zan etmek harâmdır. Velî, diri iken de, ölü iken de birşey yaratmaz. Allahü teâlânın<br />

yaratmasına sebeb olur. Evliyânın rûhları, kabrdeki bedenleri ile alâkalıdır. (Künûz)da<br />

yazılı, Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Öldükden sonra da, hayâtda olduğum<br />

gibi bilirim), anlarım buyuruldu). Diri veyâ ölü olan bir Velîden feyz almak,<br />

fâidelenmek için, onu sevmek ve hurmet etmek lâzımdır. Câhil halk, ölüyü toprak<br />

altında, hareketsiz görünce, onu kendinden aşağı sanır. Türbeyi, Sandukayı da her-<br />

– 452 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!