10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Bunların yanında birçok batılı filozoflar, yazarlar, ilm ve siyâset adamları,<br />

Kur’ân-ı kerîmden, büyük bir takdîr ve büyük bir hayrânlıkla bahsetmekdedirler.<br />

Lamartine bile Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” için, (Filozof, hatîb,<br />

Peygamber, kumandan, yeni doğmalar koyan, muazzam bir İslâm Devleti<br />

kuran adamdır. İnsanların büyüklüğünü ölçmek için kullandıkları bütün mikyâslarla<br />

ölçülsün, acabâ ondan dahâ büyük bir insan var mıdır? Olamaz!) demekden<br />

kendini alamamışdır.<br />

Gibon, (Roma İmperatorluğunun çökmesi ve yıkılması) adlı eserinde, İslâm dîni<br />

ve Kur’ân-ı kerîm hakkında şunları söylüyor: (Kur’ân-ı kerîm, Allahın birliğini<br />

isbât eden en büyük eserdir).<br />

Amerikan astronomi uzmanı Michael H.Hart, Hazret-i Âdemden bugüne kadar<br />

gelen bütün büyük insanları birer birer inceliyerek, bunların içinden 100 dânesini<br />

ayırmakda, bu 100 kişi arasında, en büyüğü olarak Peygamberimizi “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” göstermekdedir. (Onun kudreti, kendisine Allah tarafından<br />

vahy edildiğine inandığı, muazzam eser, Kur’ândan geliyor) demekdedir.<br />

Amerikan Chicago Üniversitesi profesörlerinden, tanınmış psikoanaliz uzmanı<br />

Jules Masserman 1974 yılının 15 Temmuzunda yayınlanan “Time” mecmû’asının<br />

özel nüshasında, (Büyük liderler nerede?) başlığı altında, târîhde şimdiye kadar<br />

gelip geçmiş olan önderleri incelemekde, bunların psikoanalizini yapmakda ve<br />

bu liderlerin en büyüğünün Muhammed aleyhisselâm olduğunu bildirmekdedir.<br />

Dünyânın en büyük tabî’î ilmler âlimlerinden biri olan Max Planck, 1858 yılında<br />

Almanyada Kiel şehrinde doğdu. İlk profesörlüğünü Kielde yapdı ve ondan sonra<br />

1889 da Berlin Üniversitesinde çalışmağa başladı. Berlindeki feâliyeti 30 sene<br />

kadar sürdü. 1947 de vefât etdi.<br />

Max Planck, özellikle Işıldama ile meşgûl oldu. En büyük buluşu, atomlardan çıkan<br />

enerji ışınlarının paketler (kvant) hâlinde yayıldığını meydâna çıkarması oldu.<br />

Planck, bu buluşuna (Kvantlar Teorisi) adını verdi ve meydâna gelen enerjiyi hesâbladı.<br />

(Kvantlar Teorisi formülü: E=h.v olup, E, meydâna gelen enerjiyi Erg olarak<br />

belirtir. v ölçülen dalganın frekansıdır, h ise, Planck sâbitesi adını alan bir rakamdır<br />

ve 6,624.10 -27 ye eşitdir. Böylece herhangi bir enerji dalgasının frekansı ile<br />

bu rakam çarpılacak olursa, enerjiyi yukarıda söylediğimiz gibi, Erg cinsinden hesâblamak<br />

kâbildir.) Bu buluşu, ona 1918 de fizik nobel mükâfâtını kazandırdı.<br />

Max Planck diyor ki: Gerek din ve gerek tabî’î ilmler, üzerimizde kendisine erişmek<br />

kâbil olmıyan çok muazzam bir kudret bulunduğunu, bu kudretin dünyâyı kurduğunu<br />

ve ona hükmetdiğini ortaya koymakdadır. Ancak bu kudreti îzâh husûsunda<br />

kullandıkları dil, birbirinden farklıdır. Fekat her iki îzâh tarzı ayrı bile görünseler,<br />

hakîkatde, birbirinin aynıdır. Bu iki îzâh birbirine zıd değildir. Bil’akis birbirini<br />

temâmlarlar.<br />

Gerek din, gerek tabî’î ilmler, bu âlemi ancak mâhiyetini hiç bir zemân anlıyamıyacağımız,<br />

insanların hiç bir zemân erişemiyecekleri bir kudretin yaratabileceğini<br />

kabûl ederler. Bu muazzam kudretin bütün azametini biz bilemiyoruz ve<br />

hiçbir zemân bilemiyeceğiz. Onun kudretinin ancak en küçük bir parçasını ve dolaylı<br />

olarak öğrenebiliriz.<br />

Din, bu kudreti ve yaratıcıyı tanımak ve insanları Ona yaklaşdırmak için kendine<br />

mahsûs akla hitâbeden semboller kullanır. Tabî’î ilmler ise, bu kudretin tanınması<br />

için ölçü ve formüllerden fâidelenir. Hâlbuki, bu iki yolu birleşdirecek olursak,<br />

asl o zemân bu yaratıcının ne büyük bir kudret sâhibi olduğu meydâna çıkar<br />

ve dînin Allahı ile tabî’î ilmlerin bu kudretin ancak küçücük bir kısmında yapdığı<br />

araşdırma, ölçme ve formüller, Onun zâtını ve büyüklüğünü meydâna koyar.<br />

Din ile tabî’î ilmleri karşılaşdıracak olursak, hiç bir yerinde bunların birbirinden<br />

aykırı bir bilgi vermediğini görürüz. Gerek din, gerek tabî’î ilmler, bir muaz-<br />

– 544 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!