10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

lar, asrlar boyunca, Afrikadan, Asyadan ve diğer yerlerden gelip yerleşen yabancıların<br />

soyundandır. Bu yabancılar siyâh olup, Allahın ve Resûlullahın âşıkları<br />

idiler. Sultân ikinci Abdülhamîd hânın “rahmetullahi aleyh” amirallerinden Eyyûb<br />

Sabri pâşa “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beş cildlik türkçe (Mir’ât-ül-haremeyn)<br />

kitâbında, koca Mekke şehrinde, iki Arab evinin kalmış olduğunu yazmakdadır.<br />

Bugün ise hiç yokdur. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtında,<br />

Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra da evlâdları, cihâd için, dîn-i islâmı dünyâya<br />

yaymak için, Arabistândan çıkdı. İslâm ordusu, Asyanın ötelerine, Afrikaya, Kıbrısa,<br />

İstanbula, hâsılı her yere dağıldı. Allahın dînini, Onun kullarına tanıtmak için<br />

savaşdılar ve canlarını fedâ etdiler. Bu geniş topraklar, o mubârek şehîdlerle doludur.<br />

Evlâdlarını, yavrularını da, ilm öğrenmek için, o zemânlar dünyânın en üstün<br />

üniversitesi olup, fizik, kimyâ, astronomi, coğrafya ve hendesedeki tecribeleri<br />

ve ileri buluşları, bugün mevcûd eserlerinden anlaşılan, Bağdâd dârül-fünûn ve<br />

fakültelerine gönderdiler. Meşhûr zâlim ve kâfir Cengiz [asl adı Timoçindir] hânın<br />

torunu Hülâgü, 656 [m. 1258] senesinde, Bağdâd ehâlîsini, kadın, çocuk demeyip,<br />

sekizyüzbinden ziyâde müslimânı işkence ile öldürdüğü ve Bağdâdı yakıp yıkdığı<br />

zemân, yalnız kuyulara saklananlar ve bilhâssa Anadoluya kaçıp kurtulanlar<br />

sağ kalabilmişdi. İşte, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin ve Eshâb-ı<br />

kirâmın “aleyhimürrıdvân” evlâdları, o zemân Anadolunun her tarafına, hele<br />

şark taraflarına yerleşmişdi. Bugün, şark bölgelerindeki zekî, sabrlı, çalışkan kimselerin<br />

ba’zıları, hep o mubârek insanların soyundandır. Bu bölgelerdeki insanların<br />

bir kısmı, Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes evlâdından olup, çok eskiden orta Asyadan<br />

Anadoluya gelmiş, dağlarda göçebe hâlinde yaşayan, kaba, câhil insanlardır.<br />

Sokratın talebesinden târîhci Xenophon, Anadolunun şarkında, bunlardan<br />

ba’zılarını gördüğünü yazmakdadır. Bu insanların ikinci kısmı ise, şehrlerde oturan<br />

medenî, nâzik insanlardır. Bunların hemen hepsi, Peygamberimizin “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “aleyhimürrıdvân” evlâdlarıdır. İmâm-ı<br />

Hasen evlâdına (Şerîf), imâm-ı Hüseyn evlâdlarına (Seyyid) denir. Seyyidler, şerîflerden<br />

dahâ üstündür. Osmânlılar zemânında, Halebde seyyidlere ve şerîflere<br />

mahsûs bir mahkeme vardı. Bütün evlâdları orada kaydlı olup, yalancılar seyyidlik<br />

iddi’â edemezdi. [Mason Mustafâ Reşîd pâşa Tanzîmat ile bu mahkemeyi kaldırdı.]<br />

Van ile Hakkârî arasındaki meşhûr İrisân beğleri, Abbâsî halîfeleri evlâdından<br />

olup, Hülâgü katliâmından kurtulan bir yavrudan çoğalmışlardır. Bugün<br />

memleketimizin her tarafında, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”<br />

evlâdı ve seyyidler vardır. Bunların kıymetini bilmeli, hurmetde ve hizmetde<br />

kusûr etmemeliyiz].<br />

Güzel huyların hepsi Resûlullahda “sallallahü aleyhi ve sellem” toplanmışdı.<br />

Güzel huyları, Allahü teâlâ tarafından verilmiş olup, çalışarak, sonradan kazanmış<br />

değil idi. Bir müslimânın ismini söyliyerek, hiçbir zemân la’net etmemiş ve aslâ mubârek<br />

eli ile kimseyi döğmemişdir. Kendi için, hiçbir şeyden intikam almamışdır. Allah<br />

için intikam alırdı. Akrabâsına, Eshâbına ve hizmetcilerine tevâzu’ ederek, iyi<br />

mu’âmele eylerdi. Ev içinde çok yumuşak ve güler yüzlü idi. Hastaları ziyârete gider,<br />

cenâzelerde bulunurdu. Eshâbının işlerine yardım eder, çocuklarını kucağına<br />

alırdı. Fekat, kalbi bunlarla meşgûl değildi. Mubârek rûhu melekler âleminde idi.<br />

Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” ansızın gören kimseyi korku kaplardı.<br />

Kendisi yumuşak davranmasaydı, Peygamberlik hâllerinden, aslâ kimse yanında<br />

oturamaz, sözünü işitmeğe tâkat getiremezdi. Hâlbuki, kendisi, hayâsından, mubârek<br />

gözleri ile kimsenin yüzüne bakmazdı.<br />

Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem”, insanların en cömerdi idi. Birşey istenip<br />

de, yok dediği görülmemişdir. İstenilen şey varsa verir, yoksa, cevâb vermezdi.<br />

O kadar iyilikleri, o kadar ihsânları vardı ki, rum imperatörleri, Îrân şâhları, o<br />

kadar ihsân yapamadılar. Fekat kendisi sıkıntı ile yaşamağı severdi. Öyle bir ha-<br />

– 377 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!