10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yât yaşıyordu ki, yimek ve içmek hâtırına bile gelmezdi. Yemek getirin yiyelim veyâ<br />

falanca yemeği pişiriniz demezdi. Yemek getirirlerse yir, her ne meyve verseler<br />

kabûl ederdi. Ba’zan aylarca az yir, açlığı severdi. Ba’zan da çok yirdi. Yemeği<br />

üç parmakla yirdi. Yemek sonunda su içmezdi. Suyu otururken içerdi. Başkaları<br />

ile yemek yirken, herkesden sonra el çekerdi. Herkesin hediyyesini kabûl ederdi.<br />

Hediyye getirene karşılık olarak, katkat fazlasını verirdi.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hicretin sekizinci senesi, Ramezân-ı şerîfin<br />

onuncu Pazartesi günü, onikibin kahraman ile birlikde, Medîneden çıkarak<br />

Ramezânın yirminci Perşembe günü Mekke-i mükerremeyi feth eyledi. Ertesi<br />

Cum’a günü hutbe okurken, mubârek başında siyâh sarık sarılı idi. Mekkede onsekiz<br />

gün kalıp Huneyne gitdi. Sarığının ucunu sarkıtırdı. (Sarık, müslimânlar ile<br />

kâfirler arasını ayırır) buyururdu. Çeşidli elbise giymek âdeti idi. Yabancı devlet<br />

sefîrleri gelince süslenirdi. Ya’nî kıymetli ve nefîs elbise giyerek, güzel yüzünü gösterirdi.<br />

Önce, altın yüzük takardı. Sonra, taşı akîkden gümüş yüzük takdı. Yüzüğünü<br />

mühür olarak kullanırdı. Yüzüğü üzerinde (Muhammedün Resûlullah) yazılı<br />

idi. Erkeklerin altın yüzük takmaları, dört mezhebde de câiz değildir. Yatağı<br />

deriden olup, içi hurma ağacı iplikleri ile dolu idi. Ba’zan bu yatak üzerine, ba’zan<br />

yere serili deri üzerine, ba’zan da, hasır veyâ kuru toprak üzerine yatardı. Mubârek<br />

avucunun içini sağ yanağının altına koyup, sağ yanı üstüne yatardı.<br />

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zekât malı almaz, çiğ soğan ve sarmısak<br />

gibi şeyler yimez ve şi’r söylemezdi.<br />

Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, mîlâdın beşyüzyetmişbirinci<br />

[571] yılı nisan ayının yirmisine rastlıyan, Rebî’ul-evvel ayının onikinci Pazartesi<br />

gecesi, sabâha karşı, Mekke-i mükerreme şehrinde dünyâya gelmişdir. Dünyânın<br />

her tarafındaki müslimânlar, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak tes’îd<br />

etmekdedir. Her yerde (Mevlid kasîdeleri) okunarak Resûlullah hâtırlatılmakdadır.<br />

Erbil sultânı Ebû Sa’îd Muzaffer-üd-dîn Kükbûrî bin Zeyneddîn Alî, mevlid<br />

gecelerinde şenlikler yapar, ikrâm ve ihsânlarda bulunurdu. Sultânın güzel ahlâkı,<br />

hayrât ve hasenâtı, İbni Hilligânın târîhinde ve (Huccetullahi alel’âlemîn)in<br />

ikiyüzotuzdördüncü sahîfesinde ve seyyid Abdülhakîm efendinin (Mevlid-i şerîf)<br />

risâlesinde uzun yazılıdır. Mevlid, doğum zemânı demekdir. Rebî’ul-evvel, ilkbehâr<br />

demekdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetden sonra, her<br />

yıl, bu geceye ehemmiyyet verirdi. Her Peygamberin ümmeti, kendi Peygamberinin<br />

doğum gününü bayram yapmışdı. Bugün de, müslimânların bayramıdır. Neş’e<br />

ve sevinç günüdür. Âdem aleyhisselâm rûh ile cesed arasında iken, O Peygamber<br />

idi. Âdem aleyhisselâm ve herşey, Onun şerefine yaratılmışdır. Arş ve gökler ve<br />

Cennetler üzerine, islâm harfleri ile mubârek ismi yazılmışdır. Ona (Muhammed)<br />

adını, dedesi Abdülmuttalib koydu. Onun adının yer yüzüne yayılacağını, herkesin<br />

Onu medh ve senâ edeceğini rü’yâda görmüşdü. Muhammed, çok medh olunan<br />

demekdir. Cebrâîl aleyhisselâmın, ilk gelerek, Peygamber olduğunu bildirmesi<br />

ve hicretde Mekke şehrindeki mağaradan çıkması ve Medîne-i münevverenin Kubâ<br />

köyüne ayak basması ve Mekkeyi feth için Medîneden çıkması ve vefâtı, hep<br />

pazartesi günü olmuşdur. Doğduğu zemân, göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü.<br />

Yeryüzünü şereflendirince, şehâdet parmağını kaldırdı ve secde etdi. Melekler<br />

beşiğini sallardı. Beşikde iken konuşmağa başladı. (Mevâhib)in Zerkânî şerhinde<br />

diyor ki, (Hazret-i Abdüllah evlendiği zemân onsekiz ve hazret-i Âmine ondört<br />

yaşında idi. Hazret-i Âmine yirmi yaşında vefât etdi. Evvelâ mubârek annesi<br />

dokuz gün, sonra Ebû Lehebin câriyesi Süveybe bir kaç gün emzirdi. Sonra, Halîme-i<br />

Sa’diyye iki sene emzirdi. İki sene dahâ Benî Sa’d bin Bekr köyünde kalarak<br />

dört yaşında Mekkeye getirildi. Ayağa kalkdığı zemân, çocukların oyunlarını<br />

seyr ederdi. Oyuna karışmazdı. Altı yaşında iken, annesi Âmine “radıyallahü<br />

anhâ”, sekiz yaşında iken, dedesi Abdülmuttalib vefât etdi. Yirmibeş yaşında<br />

– 378 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!