10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

lâh) farz olmazdı. İnsanı Allahü teâlâya yaklaşdıran şeylerin birincisi olmazdı. Îmânın<br />

temâmlayıcısı olmazdı. Vilâyetin ele geçmesine ve Allahü teâlânın rızâsının ve<br />

hubbunun husûlüne sebeb olmazdı. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

(İbâdetlerin efdali, müslimânları müslimân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir<br />

oldukları için, sevmemekdir) buyurdu. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, (Benim<br />

için ne işledin) diye sordukda, (Yâ Rabbî! Senin için nemâz kıldım, oruc tutdum,<br />

zekât verdim, ismini çok zikr etdim) deyince, (Yâ Mûsâ, nemâzların sana burhândır.<br />

Orucların Cehennemden siperdir. Zekât kıyâmet gününün sıcaklığından koruyan<br />

gölgedir. İsmimi söylemen de, kabr ve kıyâmet karanlığında seni aydınlatan<br />

nûrdur. Ya’nî bunların fâideleri hep sanadır. Benim için ne yapdın?) buyurdukda,<br />

Mûsâ “aleyhisselâm”, (Yâ Rabbî! Senin için olan ameli bana bildir!) diye<br />

yalvardı. Cenâb-ı Hak: (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve düşmanlarıma<br />

benim için düşmanlık etdin mi?) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verdi. Mûsâ<br />

“aleyhisselâm” da, Allah için amelin, (Hubb-i fillâh) ve (Buğd-ı fillâh) olduğunu<br />

anladı.<br />

Muhabbet, sevgilinin dostlarını sevmeği, düşmanlarına düşmanlık etmeği îcâb<br />

eder. Bu sevgi ve düşmanlık, sâdık olan âşıkların elinde ve irâdesinde değildir. Çalışmaksızın,<br />

zahmet çekmeksizin kendiliğinden hâsıl olur. Dostun dostları güzel görünür<br />

ve düşmanları çirkin ve fenâ görünür. Dünyânın güzel görünüşlerine kapılanlara<br />

hâsıl olan muhabbet de, bunu îcâb etdiriyor. Seviyorum diyen bir kimse,<br />

sevgilisinin düşmanlarından kesilmedikce sözünün eri sayılmaz. Buna münâfık,<br />

ya’nî yalancı denir. Şeyh-ul-islâm Abdüllah-i Ensârî “kuddise sirruh” buyuruyor<br />

ki, (Ebül-Hüseyn bin Sem’ûn, bir gün hocam Husrîyi incitmişdi. O ândan beri, kalbimde<br />

ona karşı soğukluk duyuyorum). Büyüklerin meşhûr olan, (Üstâdını incitene<br />

darılmaz, gücenmez isen, köpek senden dahâ iyidir) sözünü burada hâtırlatmak<br />

yerinde olur. Muhabbetin bu iki şartı, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfde bildirilmekdedir.<br />

[Arzû edenler, yirmidokuzuncu mektûbun Fârisî olan aslına veyâ<br />

Arabî ve Türkî tercemelerine mürâce’at buyursun.] Bu âyet-i kerîmelerden anlaşıldığına<br />

göre, Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek, insanı Allahü teâlâdan uzaklaşdırır.<br />

Teberrî etmedikce, tevellî olmaz. Ya’nî uzaklaşmadıkça, dostluk olmaz.<br />

Fekat bu, ba’zılarının yapdığı gibi, insanı, Eshâb-ı kirâmı sevmemek yoluna sapdırmamalıdır.<br />

Çünki, düşmanlık, düşmanlara olacakdır. Bunların zan etdiği gibi,<br />

dostlara düşmanlık merdûddur. Sahâbe-i kirâmın hepsi, Peygamberimizin “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” huzûrlarına ve sohbetlerine ve kalbe, rûha şifâ olan mubârek<br />

nazarlarına kavuşmakla şereflendiklerinden birbirlerini sever, kâfirlere düşmanlık<br />

ederdi. Hepsi Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sevgilileri idi.<br />

Bunlardan birine bile düşmanlık, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” muhabbetin<br />

şartı olabilir mi? Böyle söyliyenler, sevgi yerine düşmanlıklarını bildirmiş olmuyor<br />

mu?<br />

Süâl: Evliyâ-i kirâmdan “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” (vahdet-i vücûd)<br />

vardır diyenler, bu dünyâda herşey, Allahü teâlâyı gösteren birer aynadır. Hepsinde,<br />

Hak teâlânın kemâl sıfatlarından başka, birşey görünmüyor. O hâlde, herşeyi<br />

iyi bilmek, herşeyi sevmek, hiçbir şeyi fenâ görmemek lâzım gelmez mi? Nitekim,<br />

Mutlak fenâlık yokdur cihânda.<br />

demişlerdir. [Felemenkli felesof Spinozanın panteizm felsefesi, müslimânların<br />

vahdet-i vücûd kitâblarından kopyadır.]<br />

Cevâb: Kâfirleri sevmemek, onlara kalb ile düşmanlık etmek ve harbîlere sert<br />

davranmak ve onlarla muhârebe etmek, Kur’ân-ı kerîmde, açık olarak emr edilmişdir.<br />

Bunda şübheye imkân yokdur. Kâfirlerin aslı ne olursa olsun, bizlere<br />

Kur’ân-ı kerîme tâbi’ olmak farzdır ve zarûrîdir. Bizim işimiz nass iledir, fuss ile<br />

– 92 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!