10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

sıtası ile tanınabilmekdedir. Sâlik, zikr ve murâkabe vâsıtası ile, cenâb-ı Hakka teveccüh<br />

edince ve başka şeylerden her ân yüzçevirince, Allahü teâlânın ism ve sıfatlarının<br />

ilmde bulunan bu sûretleri, her ân kuvvetlenir. Arkadaşları olan ademlere<br />

gâlib gelmeğe başlar. Öyle bir hâl alır ki, bu akslerin aslı ve heyûlâsı gibi olan<br />

ademler, örtülmeğe, gayb olmağa başlar. Ya’nî sâlik, bunları göremez olur. Çünki,<br />

aynanın gayb olması lâzımdır. Bu hâle, (Fenâ makâmı) denir ve çok kıymetlidir.<br />

Fânî olan bu sâlike, Bekâ da ihsân ederek, bu âleme geri indirirlerse, kendi ademini,<br />

bedenini koruyan, sıkı elbise gibi görür. Ademden o kadar ayrılmışdır ki, bir<br />

elbise gibi ayrı görür ve kendinden başka bilir. Hâlbuki, adem ondan ayrılmamışdır.<br />

Kendisine (ben) dediği zemân, ona da işâret etmekdedir. Ancak, asl, öz, temel<br />

olmakdan çıkmış, tâbi’ olmuşdur. Hattâ, önce kendisi ile durmakda olan, akslerle<br />

durabilecek hâle düşmüşdür. Bu fakîr, bu makâmda senelerce kaldım. Kendi ademimi,<br />

kıldan bir palto gibi, kendimden ayrı gördüm. Fekat, Allahü teâlânın lutf-ü<br />

ihsânı imdâda gelince, o mağlûb hâldeki adem, büsbütün eriyip gitdi. O aksler sâyesinde<br />

olan görünüşü, temâmen yok oldu. Sanki, hakîkî ademe, aslına karışdı. Meselâ,<br />

alçıyı kalıba koyup, şekl verirler, alçı sertleşip o şekli muhâfaza edebilecek<br />

hâle gelince, kalıbı kırarlar. Kalıp yardımı ile o şeklde durmasına son verip, yalnız<br />

kendisini o şeklde durdururlar. Burada da, aksler, adem ile duruyordu. Şimdi,<br />

kendi kendilerine, hattâ kendi aslları ile durduklarını anlarlar. Bu zemân,<br />

(ben) deyince, yalnız bu aksleri ve bunların asllarını görür. Ademinin kendisi ile<br />

sanki bir ilişiği yokmuş gibi olur. Bu makâmda, Fenânın hakîkati hâsıl olur. Önceki<br />

fenâ, sanki bu fenânın sûreti idi. Bu makâmdan bekâya getirirler ve âleme geri<br />

döndürürlerse, vaktîle parçası iken ve gâlib ve hâkim iken, sonra ayrılmış olan<br />

ademi, yine getirirler, arkadaş yaparlar. Fekat, şimdi kendinden ayrıdır ve (ben)<br />

deyince, işe karışmaz. Ba’zı fâideler için, kıldan bir palto gibi, dışarıya giyilmiş bir<br />

hâlde bulunur. Adem geri gelmiş ise de, ismlerin ve sıfatların aksleri şimdi ona muhtâc<br />

değildir. Hattâ adem, onların sâyesinde durabilmekdedir. Nitekim, birinci<br />

bekâda da böyle olmuşdur. Oradaki bekâda bu hâl olunca hakîkî olan bu bekâda<br />

şübhesiz, dahâ temâm, dahâ mükemmel olur. Elbise giyilince insana te’sîr eder. Elbise<br />

sıcak ise, insan ısınır. Soğuk ise, insan üşür. Bunun gibi, bu adem de, elbise gibi,<br />

te’sîr eder. Te’sîri bütün bedende görülür. Fekat bu te’sîrlerin, dışardan geldiği,<br />

içerden olmadığı anlaşılır. Bu adem sebebi ile olan şer ve kusûrlar da, dışardan<br />

ve sonradan gelmekdedir. Kendinden değildir, sıfatın sıfat ile bulunmasıdır. Sıfat<br />

da, madde de, devâmlı değildir. Bu makâmda bulunanlar, insanlıkda, başkaları gibidir<br />

ve insanlık sıfatlarını gösterir. Fekat, bunların bu sıfatları, dışardan gelmekdedir.<br />

Kendilerinden değildir. Başkalarının sıfatları ise kendilerindendir.<br />

Aralarında çok fark var. Câhiller, bunları kendileri gibi görünce, büyükleri, hattâ<br />

Peygamberleri “aleyhimüsselâm” kendileri gibi sanır ve inanmaz, karşı koyarlar.<br />

Bunun için, o büyüklerden mahrûm kalırlar. Nitekim, Tegâbün sûresi, altıncı<br />

âyetinde meâlen, (Bizim gibi bir insan mı bize yol gösterecek, diyerek kâfir oldular)<br />

ve Furkân sûresinde, yedinci âyetinde meâlen, (Bu nasıl Peygamberdir? Bizim<br />

gibi yiyor ve sokaklarda dolaşıyor dediler) buyruldu ki, bunların hâlini göstermekdedir.<br />

Allahü teâlânın büyük ni’meti, ihsânı ile, temâmen ayrıldıkdan sonra,<br />

yine yaklaşan ademin sıfatlarını kendimde hiç göremiyorum. Allahü teâlâya sonsuz<br />

şükrler olsun!<br />

Ademin komşuluğundan hâsıl olan bu sıfatların insanda görünmesi, kırmızı elbise<br />

giyen kimsenin kırmızı görünmesine benzer. Ahmaklar, elbisenin kırmızılığını,<br />

insanın kırmızılığı sanır. Fârisî nazm tercemesi:<br />

Hikâye olarak dinleyen seni,<br />

bulur ancak, hikâye te’sîrini!<br />

Sözün özünü anlarsa bir kişi,<br />

fâide verir ona her dinleyişi.<br />

– 912 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!