10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kıp ilerlemek lâzım geldiğini söylüyorum. Şeyh Alâüddevle “kaddesallahü teâlâ<br />

sirrehül’azîz” de, vahdet-i vücûd bilgilerine uymuyor. Âlimlerin bildiği gibi, çirkin<br />

biliyor. Buna şaşılır. Çünki, onun bilgisi, keşf yolu iledir. Keşf sâhibi, bu bilgileri<br />

çirkin bilmez. Çünki, vahdet-i vücûdda garîb hâller, şaşılacak ma’rifetler vardır.<br />

Bu bilgiler, çirkin değildir. Fekat bu bilgilere saplanıp kalmak da güzel değildir.<br />

Süâl: Bu sözlerden, tesavvuf büyüklerinin bâtıl bir yolda bulundukları ve hakîkatin,<br />

onların keşf ve buluşlarından başka olduğu anlaşılıyor.<br />

Cevâb: Bâtıl, hiçbir hakîkate dayanmıyan şey demekdir. Hâlbuki, bu hâller ve<br />

ma’rifetler, muhabbetin fazla olmasından hâsıl oluyor. Allahü teâlânın sevgisi, bu<br />

büyükleri o kadar kaplıyor ki, başka şeylerin ismi ve cismi hâtırlarına gelmiyor. Başka<br />

birşey görmiyorlar. İster istemez, sevmek serhoşluğu ile, üzerlerini bu hâlin kaplaması<br />

ile, başka şeyleri yok biliyorlar. Allahü teâlâdan başka birşey görmüyorlar.<br />

Bu hâle bâtıl denir mi? Burada bâtıl yokdur. Bunları, hak kaplamışdır. O büyükler,<br />

Allahü teâlânın sevgisine dalarak, kendilerini ve her şeyi yok etmişlerdir.<br />

Bâtıl, bunların yanına yaklaşabilir mi? Bunlar temâmen haklıdır ve hak içindirler.<br />

Yalnız görünüşü bilen âlimler, bunların hakîkatini anlayabilir mi? Görünüşde<br />

uygunsuzlukdan başka ne anlarlar? Onların büyüklüğünden ne elde edebilirler?<br />

Sözün doğrusu şudur ki, bu hâllerin ve ma’rifetlerin ötesinde, başka kemâller<br />

ve üstünlükler vardır ki, o kemâlâtın yanında bu hâller ve ma’rifetler, okyânus yanındaki<br />

bir damla su gibi kalır. Fârisî beyt tercemesi:<br />

Gök, Arşa bakınca, aşağıdır,<br />

fekat, toprağa nazaran çok yüksekdir.<br />

Yine sözümüze dönelim! Perdelerin yırtılmasında diyorlar ki, seyr-i âfâkîde nûrlu<br />

ve zulmetli perdelerin hepsi aradan kalkar. Bu fakîre göre, bu sözleri de yerinde<br />

değildir. Hattâ, temâmen başka dürlü anlıyorum. Görüyorum ki, zulmetli perdelerin<br />

kalkması için mahlûkların hepsini aşmak, ya’nî seyr-i âfâkîyi ve seyr-i<br />

enfüsîyi temâmlamak lâzımdır. Nûrdan perdelerin aradan kalkması için de, Allahü<br />

teâlânın ismlerinde ve sıfatlarında seyr etmek lâzımdır. Ya’nî ismleri, sıfatları,<br />

şânları ve i’tibârları hiç görmemelidir. Ancak bu zemân, nûrdan perdelerin hepsi<br />

kalkarak, (Vasl-ı uryânî) hâsıl olur. Böyle olanlar pek azdır. Seyr-i âfâkîde, zulmetden<br />

olan perdelerin yarısı bile aradan kalkmaz. Nûrdan perdeler hiç kalkar mı?<br />

Perdeler çok çeşidlidir. Onun için şaşırmışlardır. Meselâ, nefsin perdelerinin zulmeti,<br />

kalbin perdelerinin zulmetinden çokdur. Zulmeti az olan perdeler, nûrânî perde<br />

gibi görünmüşdür. Görüşü keskin olanlar, zulmânî perdeyi nûrânî perde ile karışdırmaz.<br />

Zulmete nûr demez. Bu, öyle bir ni’metdir ki, dilediğine ihsân eder. Allahü<br />

teâlâ, büyük ihsân sâhibidir.<br />

Bu fakîri [ya’nî İmâm-ı Rabbânîyi “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”] yetişdirmek<br />

için şereflendirdikleri yolda hem cezbe, hem sülûk vardır. Latîfeleri [insanların<br />

kötü huylarından] temizlemek ve Allahü teâlânın sıfatları ile doldurmak, bir<br />

aradadır. Tasfiye [sülûk] ve tezkiye [cezbe], bu yolda berâberdir. Seyr-i enfüsîde,<br />

seyr-i âfâkî dahî yapılmış olur. Tasfiye içinde, tezkiye de hâsıl olur. Cezbe, sülûkü<br />

de hâsıl eder. Âfâk, enfüsün içinde bulunur. Fekat, latîfeleri temizlemek cezbeden<br />

önce ve tasfiye, tezkiyeden öncedir. Bu yolda, göz önünde olan enfüsdür.<br />

Âfâk değildir. Bunun için, bu yol ile çabuk varılır. Hattâ, diyebilirim ki, bu yol, elbette<br />

kavuşdurur. Kavuşdurmamak ihtimâli yokdur. Allahü teâlâdan istikâmet ve<br />

fırsat dilemek lâzımdır.<br />

Bu yol, elbette kavuşdurur dedim. Çünki, bu yolun başlangıcı cezbedir ki, elbette<br />

kavuşdurur. Sâlikleri yolda bırakan, yâ sülûk konaklarıdır veyâ sülûkü bulunmayan<br />

kuru cezbelerdir. Bu mâni’lerin ikisi de, bu yolda yokdur. Çünki, sülûk, cezbeye<br />

bağlıdır. Cezbe ile berâber, cezbenin içinde hâsıl olur. Burada, hâlis sülûk ol-<br />

– 936 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!