10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

diği şeylere (Harâm) denir. Allahü teâlânın, açıkca bildirmeyip, yalnız Peygamberimizin<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” yapılmasını övdüğü, yâhud devâm üzere yapdığı,<br />

yâhud yapılırken görüp de mâni’ olmadığı şeylere (Sünnet) denir. Sünneti beğenmemek<br />

küfrdür. Beğenip de yapmamak suç değildir. Onun beğenmediği şeylere<br />

ve ibâdetin sevâbını gideren şeylere (Mekrûh) denir. Yapılması emr olunmayan<br />

ve yasak da edilmeyen şeylere (Mubâh) denir. Bu emr ve yasakların hepsine<br />

(Ahkâm-ı ilâhiyye) veyâ (Ef’âl-i mükellefîn) ve (Ahkâm-ı islâmiyye) denir.<br />

(Ef’âl-i mükellefîn) sekizdir. Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh, harâm,<br />

mekrûh, müfsid. Yasak edilmiş olmıyan, yâhud yasak edilmiş ise de, islâmiyyetin<br />

özr, mâni’ ve mecbûriyyet tanıdığı sebeblerden birisi ile yasaklığı kaldırılmış olan<br />

şeylere (Halâl) denir. Bütün mubâhlar halâldir. Meselâ, iki müslimânı barışdırmak<br />

için yalan söylemek halâl olur. Her halâl mubâh olmıyabilir. Meselâ ezân okunurken,<br />

alış veriş, mubâh değil, mekrûhdur. Hâlbuki halâldir.<br />

Îmânı ve farzları ve harâmları öğrenmek, bilmek de farzdır. Otuzüç farz meşhûrdur.<br />

Bunlardan dördü esâs olup, nemâz kılmak, oruc tutmak, zekât vermek ve<br />

hac etmekdir. Îmân ile berâber bu dört farz, islâmın şartıdır. Îmân edip de ibâdet<br />

edene, ya’nî bu dört farzı yapana (Müslim) veyâ (Müslimân) denir. Dördünü birden<br />

yapıp da, harâmlardan kaçınan, tam müslimândır. Bunlardan biri bozuk olur<br />

veyâ hiç olmazsa, müslimânlık bozuk olur. Dördünü de yapmıyan, mü’min olsa da<br />

müslimânlığı tam değildir. Böyle îmân, insanı yalnız dünyâda korursa da, âhırete<br />

îmânla gitmek güç olur. Îmân, muma benzer, (Ahkâm-ı islâmiyye) mum etrâfındaki<br />

fener gibidir. Mum ile birlikde fener de, (İslâmiyyet)dir ve (Dîn-i islâm)dır.<br />

Fenersiz mum çabuk söner. Îmânsız, islâm olamaz. İslâm olmayınca,<br />

îmân da yokdur.<br />

(Din), insanları se’âdet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teâlâ tarafından<br />

gösterilen yol demekdir. Din ismi altında insanların uydurduğu iğri yollara din denmez,<br />

dinsizlik ve kâfirlik denir. Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâmdan beri, her bin<br />

senede, bir Peygamber vâsıtası ile, insanlara bir din göndermişdir. Bu Peygamberlere<br />

“salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” (Resûl) denir. Her asrda, en temiz bir<br />

insanı Peygamber yaparak, bunlar ile dinleri kuvvetlendirmişdir. Resûllere tâbi’<br />

olan bu Peygamberlere de, (Nebî) denir. Bütün Peygamberler, hep aynı îmânı söylemiş,<br />

hepsi ümmetlerinden aynı şeylere îmân etmeği istemişlerdir. Fekat, dinleri,<br />

ya’nî kalb ile, beden ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri başka başka<br />

olduğundan, islâmlıkları, müslimânlıkları da ayrıdır.<br />

Îmân edip de kendini ahkâm-ı islâmiyyeye uyduran müslimândır. Ahkâm-ı islâmiyyeyi<br />

kendi arzûlarına, keyflerine uydurmak istiyen kâfirdir. Bunlar bilmezler<br />

ki, Allahü teâlâ, dinleri, nefsin arzûlarını, keyflerini kırmak ve taşkınlıklarını<br />

önlemek için göndermişdir.<br />

Her din, kendisinden önce gelen dîni nesh etmiş, değişdirmişdir. En son gelen<br />

ve her dîni değişdirmiş, dahâ doğrusu dinlerin hepsini kendinde toplamış olup, kıyâmete<br />

kadar hiç değişmiyecek olan din, Muhammed aleyhisselâmın dînidir. Bugün,<br />

Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği din de, bu ahkâm ile kurulmuş olan İslâm<br />

dînidir. Bu dînin bildirdiği farzları yapanlara ve harâmlardan kaçınanlara Allahü<br />

teâlâ, âhıretde ni’metler, iyilikler verecekdir. Ya’nî bunlar, sevâb kazanır. Farzları<br />

yapmıyanlara ve harâmlardan kaçınmıyanlara, âhıretde cezâlar, acılar vardır.<br />

Ya’nî böyle kimseler, günâha girer. Îmânı olmıyanların farzları kabûl olmaz. Ya’nî<br />

bunlara sevâb verilmez. Farzları yapmıyan mü’minlerin, sünnetleri kabûl olmaz.<br />

Ya’nî bunlara sevâb verilmez. Bunlar Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem”<br />

tâbi’ olmuş olmaz. Bir kimse, bütün farzları yapıp da, bir farzı özrsüz terk ederse,<br />

bu borcunu ödemedikçe, bu cinsden olan hiç bir nâfile ibâdetine ve sünnetine sevâb<br />

verilmez. (Miftâh-un-necât)daki (Yâ Alî, insanlar fedâil ile meşgûl oldukları<br />

zemân, sen farzları temâmlamağa çalış!) ve imâm-ı Gazâlînin (Dürret-ül fâhı-<br />

– 18 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!