10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ni Kemâl efendinin (El-münîre) kitâbında diyor ki: Müslimâna ilk vâcib olan şey,<br />

ahkâm-ı islâmiyyeye uymakdır. Ahkâm-ı islâmiyye, Allahü teâlânın ve Resûlünün<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” emr ve yasak etdiği şeyler demekdir. Peygamberimiz<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki, (Bir kimsenin havada uçduğunu ve deniz<br />

üzerinde yürüdüğünü yâhud ağzına ateş koyup yutduğunu görseniz, fekat islâmiyyete<br />

uymıyan bir iş yapsa, kerâmet sâhibiyim derse de, onu büyücü, yalancı, sapık<br />

ve insanları doğru yoldan sapdırıcı biliniz!). (El-münîre)den terceme temâm<br />

oldu. Bu hadîs-i şerîf hak yolda olan tesavvufcu ile, bâtıl yolda olan tarîkatcıları,<br />

birbirlerinden kesin olarak ayırmakdadır. Osmânlıların son senelerinde, memleketde,<br />

hadîs-i şerîfin haber verdiği sahte, câhil, fâsık tarîkatcılar türemişdi. Çok şükr<br />

olsun ki, Allahü teâlâ bunu önledi. Ebû Bekr-i Sıddîk ve Alî ibni Ebî Tâlib “radıyallahü<br />

anhümâ” ve seyyid Ahmed Rıfâ’î, seyyid şerîf Ahmed Bedevî, Ebül-Hasen<br />

Alî bin Abdüllah Şâzilî, seyyid Abdülkâdir-i Geylânî, mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,<br />

Muhammed Behâeddîn-i Buhârî, hâcı Bayram-ı velî ve Ziyâüddîn-i Hâlid-i Bağdâdî<br />

gibi din büyüklerinin mubârek ismlerini, kâtı’ı tarîk-ı ilâhî olan câhillerin elinde<br />

ve dilinde oyuncak olmakdan kurtardı. Bugün memleketimizde ve bütün dünyâda<br />

bir Mürşid-i kâmil, bir Ârif-i mükemmil bulunduğunu bilmiyoruz. Evet,<br />

(Kutb-i medâr) her zemân bulunur. Şimdi de vardır. Resûlullah “sallallahü aleyhi<br />

ve sellem” zemânında da vardı. Bunlara, (Kutb-ül-aktâb) da denir. Fekat, bunlara<br />

inzivâ lâzımdır. Bunları kimse tanımaz. Hattâ, ba’zan, kendileri bile kendilerini<br />

bilmez. (Kutb-i irşâd) ise, kayyûm-i âlemdir. Herkese rüşd ve îmân, bunun vâsıtası<br />

ile gelir. İslâmiyyeti korur. Dîn-i islâm başı boş kalmaz. Din düşmanları<br />

pervâsızca, dîni yıkmağa, değişdirmeğe saldıramaz. İmâm-ı Rabbânî “kaddesallahü<br />

sirrehül’azîz”, (Me’ârif-i ledünniyye) kitâbında, otuzbeşinci ma’rifetde buyuruyor<br />

ki: (Kutb-i ebdâl) [ya’nî Kutb-i medâr] âlemde, dünyâda herşeyin var olması<br />

ve varlıkda durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olur. Kutb-i irşâd ise, âlemin<br />

irşâdı ve hidâyeti için feyzlerin gelmesine vâsıta olur. Herşeyin yaratılması, rızkların<br />

gönderilmesi, derdlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin<br />

âfiyetde olması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Îmân sâhibi olmak, hidâyete<br />

kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günâhlara tevbe etmek ise, Kutb-i irşâdın feyzleri<br />

ile olur. Her zemânda, her asrda Kutb-i ebdâlin bulunması lâzımdır. Hiçbir zemân,<br />

bunsuz olamaz. Çünki, âlem bununla nizâm bulmakdadır. Bunlardan biri ölünce,<br />

bunun yerine başkası ta’yîn edilir. Fekat, Kutb-i irşâdın her zemân bulunması lâzım<br />

değildir. Öyle zemânlar olur ki, âlem îmândan ve hidâyetden büsbütün mahrûm<br />

kalır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, o zemânın Kutb-i irşâdı idi. O<br />

zemânın Kutb-i ebdâli de, Ömer “radıyallahü anh” ve Veysel-Karnî “kaddesallahü<br />

teâlâ sirrehül’azîz” idi. Kutb-i irşâd ile, bütün insanlara îmân ve hidâyet gelmekdedir.<br />

Kalbi bozuk olanlara gelen feyzler, dalâlet, kötülük hâline döner. Şeker hastasına<br />

verilen kıymetli gıdâların, onun kanında zehr hâline dönmesine benzer. Yâhud<br />

safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine benzer. (Me’ârif) kitâbından terceme,<br />

temâm oldu.<br />

(Berîka)nın üçyüzseksenbeşinci sahîfesinde diyor ki, (Tesavvuf büyüklerinin<br />

çoğu derin âlim ve müctehid idiler. Kutb-i irşâdların hepsi böyle idi. (Buhârî)deki<br />

hadîs-i şerîfde, (İlm üstâddan öğrenilir) buyuruldu. Ma’rifet ise, keşf ve ilhâm ile<br />

hâsıl olur. İlm, keşf ile, ilhâm ile hâsıl olmaz. İlmin kaynağı Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i<br />

şerîflerdir). Üçyüzyetmişyedinci sahîfesinde diyor ki, (Tesavvuf büyüklerinin<br />

çoğu müctehid idi. Gazâlî, Sevrî ve İbrâhîm bin Edhem böyle idi. Kutb-i irşâdlar böyle<br />

idi). (Hadîka)nın üçyüzyetmişsekizinci sahîfesinde diyor ki, (Me’ârif-i ilâhiyye<br />

ve hakâyık-ı rabbâniyye bilgileri, keşfle ve ilhâm ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez.<br />

İbâdetlerin yapılması ve bütün islâmiyyet bilgileri ise, üstâddan öğrenmekle elde<br />

edilir. İslâmiyyet bilgileri, ilhâm ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın Peygamberler ve<br />

kitâblar göndermesine lüzûm olmazdı). Bugün ve bundan sonra, herhangi bir câhilin,<br />

büyüklerin kitâblarından çalarak ezberlediği yaldızlı sözlerine aldanma-<br />

– 909 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!