10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İkinci önsöz — İctihâdla olan sözlerde ve aklın verdiği karârlarda, o Serverin<br />

“aleyhi ve alâ âlihissalevât vetteslîmât” hilâfına, başka dürlü söylemek câiz idi.<br />

Haşr sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Ey akl sâhibleri, başkalarından ibret alınız!)<br />

buyuruyor. [Kıyâsın câiz ve lâzım olduğu, bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığı, (Beydâvî)<br />

tefsîrinde yazılıdır.] Âl-i İmrân sûresinin yüzellidokuzuncu âyetinde meâlen, (İşlerinde<br />

Eshâbın ile meşveret et, onlara danış!) emr edilmekdedir. İbret almakda ve<br />

meşveret olurken fikrler, sözler red ve tebdîl olunur. Nitekim, Bedr muhârebesinde<br />

alınan esîrlerin öldürülmesi veyâ para karşılığı koyuverilmesi için sözler ikiye ayrılmışdı:<br />

Ömer “radıyallahü anh” öldürülmelerini istemişdi. Peygamber “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem” bırakalım demişdi. Vahy, Ömerin “radıyallahü anh” istediği gibi<br />

geldi. Para alınması, suçdur buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”,<br />

(Eğer, azâb gelseydi, Ömer ile Sa’d bin Mu’âzdan başka, birimiz kurtulamazdık) buyurdu.<br />

Çünki, Sa’d da “radıyallahü teâlâ anh” esîrlerin öldürülmesini istemişdi.<br />

[Bedr gazâsı, hicretin ikinci senesi Ramezân ayında oldu. Ramezânın onikinci<br />

günü Medîneden çıkıldı. Bedrde üç gece kaldı. Ondokuz gün sonra Medîneye avdet<br />

buyurdu. Bu gazâda, düşman ordusu bin nefer kadardı. Hepsi demir zırh giymişdi.<br />

İçlerinde yüz atlı, yediyüz develi vardı. Muhâcirînin beyâz sancağını Mus’ab<br />

bin Umayr taşıyordu. Mus’abın kardeşi Ebû Azîz, Ebû Bekr-i Sıddîkın oğlu Abdürrahmân,<br />

Ebû Huzeyfe hazretlerinin babası Utbe ve kardeşi Velîd ve amcası Şeybe,<br />

hazret-i Alînin kardeşi Ukayl ve amcası Abbâs ve amcası Hârisin oğulları Ebû<br />

Süfyân ile Nevfel ve Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dâmâdı<br />

Ebül’Âs bin Rebî’ düşman ordusunda idiler. Bunlardan yetmiş kâfir öldürüldü. Yetmiş<br />

de esîr alındı. İslâm ordusu üçyüz onüç nefer olup bunlardan sekizi başka yerde<br />

vazîfeli idi. Üçyüzbeş kişi harbe girdi. Altmışdördü muhâcirlerden idi. Üçü atlı,<br />

yetmişi develi idi. Altısı muhâcirlerden olarak ondört kişi şehîd oldu. Üçyüzonüç<br />

kişinin ismleri, Abdürrahmân Kabânînin (Esmâ-i Ehl-i Bedr-i kirâm) kitâbında ve<br />

Hâlid-i Bağdâdînin (Câliyet-ül-ekdâr) kitâbında yazılıdır.]<br />

Üçüncü önsöz — Peygamberlerin “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yanılması<br />

ve unutması câizdir. Hattâ olmuşdur. Zülyedeyn hadîsinde bildirildiği gibi, Peygamberimiz<br />

“sallallahü aleyhi ve sellem” dört rek’atli farz nemâzda, ikinci rek’atde<br />

selâm verdi. Zülyedeyn: (Yâ Resûlallah! Nemâzı iki rek’at mı kıldınız, yoksa unutdunuz<br />

mu?) dedi. Zülyedeynin sözünün doğru olduğu anlaşılınca, Resûl “sallallahü<br />

aleyhi ve sellem”, kalkarak, iki rek’at dahâ kıldı ve secde-i sehv yapdı. Hasta değil<br />

iken ve sıkıntısı yok iken, insanlık îcâbı, yanılması câiz olunca, ölüm hastalığında,<br />

şiddetli ağrıları varken, istemiyerek, düşünmeden söylemesi de elbet, câiz olur.<br />

Niçin câiz olmasın ve bununla, islâmiyyete i’timâd, güven kalmasın? Çünki, Allahü<br />

teâlâ, Peygamberinin “sallallahü aleyhi ve sellem” yanıldığını, unutduğunu,<br />

vahy ile, kendisine bildirmişdi ve doğrusunu, yanlışından ayırmışdı. Bir Peygamberin<br />

yanlış yolda kalması câiz değildir. Yanıldığı, vahy ile hemen bildirilir. Böyle olmasaydı,<br />

islâmiyyete güven kalmazdı. Demek oluyor ki, islâmiyyete güven kalmamasına<br />

sebeb, yanılmak ve unutmak değildir. Yanılmasının ve unutmasının, kendisine<br />

bildirilmemesi, düzeltilmemesidir. Bu ise, câiz değildir. Ya’nî hemen bildirilir.<br />

Dördüncü önsöz — Hazret-i Ömer, hattâ öteki üç halîfe de “radıyallahü teâlâ anhüm”,<br />

Cennet ile müjdelenmişdir. Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler, bunların Cennete<br />

gideceklerini bildiriyor. Bunların Cennete gidecekleri, o kadar çok söylenmişdir<br />

ki, tevâtür derecesine gelmişdir. Buna inanmamak, yâ kara câhillik veyâ koyu inâddır.<br />

Hadîs imâmlarımız, bu haberleri, hocaları olan Sahâbe ve Tâbi’înden alarak, kitâblarına<br />

yazmışdır. Yetmişiki fırkadan hadîs söyliyenlerin hepsi, bir araya toplansa,<br />

Ehl-i sünnetin hadîs âlimlerinin yüzde biri kadar olamaz. Kitâblarında bulunmaması,<br />

yok olmasını göstermez. Kur’ân-ı kerîmdeki müjdelere ne diyecekler? Meselâ, Tevbe<br />

sûresinin yüzüçüncü âyetinde meâlen, (Önce îmâna gelenlerden, her fazîletde öne<br />

geçenlerden, hem Mekkeden gelen Muhâcirlerden, hem de Medînede bunları karşı-<br />

– 506 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!