10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

malına, nâmûsuna saldıranlar islâm dînini gençlerden saklıyorlar ise de, aklı olan<br />

bir insanın, fen, biyoloji ve astronomi bilgilerini öğrenince, dinleri inceliyerek, akla,<br />

ilme uygun olan islâm dînini seçmesi îcâb eder. Bunu başaramıyanın da, bütün<br />

dünyânın inandığı, Cehennemde sonsuz yanmak tehlükesi karşısında, korkarak,<br />

titriyerek hemen müslimân olması lâzımdır. Yine inanmazsa, akla uymamış olur.<br />

Hulâsa, dünyâ ve âhıret se’âdetlerinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine<br />

kavuşmakdır. Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevmesine kavuşmak<br />

demekdir. Bu se’âdete kavuşana (Velî) ve (Ârif) denir. Velî olmak için, farzları yapmak<br />

lâzımdır. Farzlar, sıra ile, evvelâ Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân<br />

etmek, sonra harâmlardan sakınmak, farz olan ibâdetleri yapmak ve sâlih olan<br />

mü’minleri sevmekdir. İhlâs ile yapılmıyan ibâdetin fâidesi olmaz, sevâbı olmaz.<br />

(İhlâs), herşeyi yalnız Allah rızâsı için yapmakdır. İhlâs, Allahü teâlâdan başka hiçbir<br />

şeyi sevmemekle, yalnız Onu sevmekle, kendiliğinden hâsıl olur. Kalbin yalnız<br />

Onu sevmesine (Kalbin tasfiyesi), (Kalbin itmînânı) veyâ (Fenâ fillah) denir. Kalbin<br />

itmînâna kavuşması, ancak Onu çok hâtırlamakla, büyüklüğünü, ni’metlerini<br />

düşünmekle olacağını, Ra’d sûresinin yirmisekizinci âyeti bildirmekdedir. İnsanda,<br />

akl, kalb ve nefs denilen üç kuvvet vardır. Aklın ve nefsin yeri dimâgdır. Kalbin<br />

yeri yürekdir. Akl, mekteb dersleri, san’at hesâbları, mâl sâhibi olmak, âhıreti<br />

kazanmak yolları gibi şeyleri düşünür. İsterse düşünür. İstemezse düşünmez. Aklın<br />

bu düşünceleri ve insanın bunlara kavuşmak için çalışması câizdir. Hattâ, çok<br />

sevâb olur. Bunların kalbe sirâyet etmeleri zararlıdır. Nefs dâimâ harâmları, zararlı<br />

şeyleri yapmağı düşünür. Kalbin kendinde hiç düşünce yokdur. Ona, aklın ve nefsin<br />

ve his uzvlarından dimâga ve dimâgdan kalbe ulaşan harâm şeylerin düşünceleri<br />

gelerek hasta yapar. Kalbi bu hataralardan kurtarmak güçdür. Bu düşüncelerden<br />

kurtulursa, Allahü teâlâyı hâtırlar, düşünür. Ya’nî kalb, hiç düşüncesiz kalmaz. Kalbin<br />

hataralardan kurtulması Allahü teâlânın ismini çok söylemekle veyâ bir Velîyi<br />

severek görmek ile olur. Bir Velî bulamazsa, ismini işitdiği bir Velînin hayâtını<br />

okuyup öğrenir. Onu çok sever. Hep onu düşünür. Bir Velîyi görmek, Allahü<br />

teâlâyı hâtırlamağa sebeb olacağı, (Onlar görüldükleri zemân, Allahü teâlâ zikr edilmiş<br />

olur) hadîs-i şerîfi ile bildirilmişdir. Bu hadîs-i şerîf, (İrşâd-üt-tâlibîn), (İbni<br />

Mâce), (Ezkâr) ve Abdülhakîm efendinin (Râbıta-i şerîfe)sinde ve Dost Muhammed<br />

Kandihârînin onbirinci mektûbunda vardır. Bir insan, kendisine islâmiyyeti<br />

doğru olarak öğreten, kendisini dünyâ ve âhıretde felâketlerden kurtaran, ebedî<br />

se’âdete kavuşduran vesîleyi görerek veyâ kitâblarından tanıyarak, onu cânı gibi<br />

sever. Onu görünce, göremezse, severek düşündükce, Resûlullahdan ona gelen feyzler<br />

bunun kalbine de akar. (Makâmât-i Mazheriyye), 74. cü sahîfesinde diyor ki,<br />

(Mükerrem hân öleceği zemân, başına Ubeydüllah-ı Ahrârın takkesini koydular.<br />

Onu alın! Yerine üstâdımın külâhını geçirin! Çünki, beni se’âdetlere kavuşduran<br />

odur, dedi). Düşünülen şeklin, Velînin tam kendisi olması şart değildir. Hergün,<br />

sabâh ve akşam gözleri kapatıp, beş-on dakîka aynı sûret düşünülürse, bir müddet<br />

sonra, bu Velînin rûhu, o sûretde görünerek, rü’yâda olduğu gibi, konuşmağa<br />

başlar. İhsânlarda bulunur. İkinci kısmın 17. ci maddesinde bildirdiğimiz hadîs-i kudsîden<br />

anlaşılıyor ki, bir müslimân, sohbetlerinde bulunarak veyâ kitâblardan okuyarak,<br />

tanıdığı ve sevdiği, uzakda veyâ kabrde bulunan bir Velîyi, ismi ile çağırır<br />

ve yalvarırsa, Allahü teâlâ, o Velîye işitdirir. Velî de, ona imdâd eder. Bir Velî, olmuş<br />

veyâ ilerde olacak birşeyi öğrenmek isterse, Allahü teâlâ, ona bildirir. Allahü<br />

teâlânın, Velîlere olan, bunlar gibi ihsânlarına, ikrâmlarına (Kerâmet) denir. Bedreddîn-i<br />

Serhendî, (Hadarât-ül-kuds) kitâbında, imâm-ı Rabbânînin kerâmetlerinden<br />

binlerce gördüğünü ve işitdiğini yazıyor ve bunlardan yüzden fazlasını bildiriyor.<br />

Kalb fânî olunca, ya’nî hiçbirşeyi hâtırlamayınca, aklın, fikrin ve hâfızanın<br />

da dünyâ işlerini unutması îcâb etmez. Kalb, fânî iken de, bütün organlara, akla,<br />

fikre, hâfızaya, her nev’ dünyâ işlerini yapdırır, başka insanlar gibi dünyâ işlerine<br />

de çalışır. Bütün insanlık vazîfesini, her iyiliği Allah rızâsı için yapar. Bütün yapdıkları<br />

ibâdet olur. Birinci kısmda, 46. cı madde sonuna bakınız!<br />

– 1057 – Se’âdet-i Ebediyye 3-F:67

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!