10.12.2012 Views

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SE'ÂDET-İ EBEDİYYE - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

madığı gibi, bey’ ve icâre gibi yollar ile almak da câiz değildir. Bu yollar ile halâl<br />

hâle dönmez. Eline, sâhibi bilinen harâm mal, meselâ para geçen, bunu sâhibine<br />

vermeli, sâhibi bilinmiyorsa, fakîre sadaka vermelidir. Başka yere vermesi günâh<br />

olur. Bu malı almak, fakîrlerden başka kimseye câiz olmaz. Yalnız vârisin, harâm<br />

mal olduğunu bildiği hâlde, mîrâsı alması câiz olur, denildi. Yetmişsekizinci madde<br />

başına bakınız! Bey’ ve şirâda kolaylık olmak için, imâm-ı Kerhînin kavli ile fetvâ<br />

verilmişdir. Şöyle ki, bir satışda semen [para] gösterilmeden akd yapılıp da, semen<br />

olarak harâm olduğu bilinen şey verilirse, bu şey karşılığı alınan mebî’ halâl<br />

ve tîb olur. Fekat, harâm olduğu bilinen veyâ kendinde vedî’a [emânet] bulunan<br />

şey, semen olarak gösterilerek söz kesilir ve bu semen verilirse, satın alınan mebî’,<br />

harâm olur. Harâm semene işâret edip, başka şeyi verirse veyâ başka semene<br />

işâret edip, harâm semeni verirse, mebî’ harâm ve habîs olmaz.) (İbni Âbidîn) “rahmetullahi<br />

teâlâ aleyh”, gasbı anlatırken diyor ki, (Gasb, bir kimsenin malını zor<br />

ile almak veyâ kendindeki emânet malı inkâr etmekdir. Büyük günâhdır. Malda<br />

değişiklik oldu ise, sâhibi, malı ile kıymetindeki değişikliği veyâ yalnız kıymetini<br />

ister. Gasb etdiği yerde ödemesi lâzım olur. Tazmînden sonra kullanması câiz ise<br />

de, satarak etdiği kâr yine halâl olmaz. Kârı sadaka vermesi lâzımdır. Muhtelif kimselerden<br />

gasb etdiklerini birbirleri ile veyâ kendi mülkü ile karışdırır ve ayrılamazlarsa,<br />

hepsi kendi habîs mülkü olur. Fekat, tazmîn etmedikce, bu karışımı kullanması<br />

halâl olmaz. Tazmîn etmekle, gasb günâhından kurtulmaz). Şernblâlî (Dürer)<br />

hâşiyesinde diyor ki, (Zâlim, gasb etdiği malları kendi malı ile karışdırırsa, kendi<br />

mülkü olurlar. Kendi halâl malı, sâhiblerine ödeyecek mikdârdan nisâb mikdârı<br />

fazla kalırsa, tazmîn etmeden evvel de, karışımın zekâtını vermesi lâzım olur. Karışım<br />

nisâb mikdârı ise, fekat tazmîn edecek ve nisâb mikdârı artacak kadar kendinin<br />

ayrı halâl malı yoksa, zekâtı lâzım olmaz.)]<br />

Oradaki sevdiklerimiz, her ne kadar tatlı yemeklere, süslü elbiseye düşkün ise de,<br />

hakîkî lezzet ve fâide vera’ sâhiblerinin yidiklerinde ve giydiklerindedir. Mısra’:<br />

Makâm sâhiblerine veren onu,<br />

Vera’ sâhiblerine, veriyor bunu.<br />

Onun ile bunun arasındaki fark, çok büyükdür. Çünki, Allahü teâlâ, onu beğenmez,<br />

bundan ise râzıdır. Sonra, kıyâmetde onun hesâbı güç, bunun ise kolaydır. Yâ<br />

Rabbî, bizlere acı, doğru yoldan ayırma!<br />

43 — İKİNCİ CİLD, 66. cı MEKTÛB<br />

Bu mektûb, arabî olarak Hindistân vâlîlerinden Hân-ı hânâna “rahmetullahi teâlâ<br />

aleyh” yazılmış olup, tevbe, inâbet, vera’ ve takvâyı anlatmakdadır:<br />

Mektûbuma Besmele ile başlıyorum. Ya’nî bu mektûbu yazabilmek için, rahmeti,<br />

ihsânı bol olan Allahü teâlâya sığınıyor, Ona güveniyorum. Her hamd, şükr Onun<br />

hakkıdır. Onun seçdiği, sevdiği iyi insanlara selâm ederim. Kıymetli ömrümüz, günâh<br />

işlemekle, kusûr, kabâhat yapmakla, yanılmakla, fâidesiz, lüzûmsuz konuşmakla<br />

geçip gidiyor. Bunun için; tevbeden, Allahü teâlâya boyun bükmekden söyleşmemiz,<br />

vera’ ve takvâdan konuşmamız hoş olur. Nûr sûresi, otuzbirinci âyet-i kerîmesinde<br />

meâlen, (Ey mü’minler! Hepiniz, Allahü teâlâya tevbe ediniz! Tevbe etmekle<br />

kurtulabilirsiniz) buyurmuşdur. Yirmisekizinci cüz’ sonundaki, Tahrîm<br />

sûresi, sekizinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Ey îmân eden seçilmişler! Allahü teâlâya<br />

dönünüz! Hâlis tevbe edin! Ya’nî tevbenizi bozmayın! Böyle tevbe edince,<br />

Rabbiniz, sizi belki afv eder ve ağaçlarının, köşklerinin altından [önünden] sular<br />

akan Cennetlere sokar) buyurmuşdur. En’âm sûresi, yüzyirminci âyet-i kerîmesinde<br />

meâlen, (Açık olsun, gizli olsun günâhlardan sakınınız!) buyurmuşdur. Günâhlarına<br />

tevbe etmek, herkese farz-ı ayndır. Hiç kimse tevbeden kurtulamaz. Nasıl<br />

kurtulur ki, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” hepsi tevbe ederdi.<br />

– 97 – Se’âdet-i Ebediyye 1-F:7

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!