11.12.2012 Views

Herkese Lâzım Olan Îmân - Hakikat Kitabevi

Herkese Lâzım Olan Îmân - Hakikat Kitabevi

Herkese Lâzım Olan Îmân - Hakikat Kitabevi

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

zıyı okuyabildiklerini, uzakda bulunan bir kimse ile irtibat kurabildiklerini,<br />

bir insanın aklından geçen şeyi anlıyabildiklerini göstermişdir.<br />

Tecribeye her ırk ve dinden insanlar katılmış, hepsi din ve<br />

ırk farkı göstermeden aynı başarıya ulaşmışdır. Uzak Doğuda,<br />

Çinde ve Hindistânda rastlanan ba’zı Çin kâhinleri ve Hind fakîrleri,<br />

bizi hayrete düşüren, akla gelmez dürlü ma’rifetler göstermekdedir.<br />

Bunların içinde, havada uçar gibi görünen veyâ bir halatı<br />

havaya atarak onun üzerinde göğe doğru tırmanan kimseler<br />

vardır. Hâlbuki Çinlilerin kabûl etdiği Budizm, bir nev’i felsefe sistemidir.<br />

Buda (Buddah) (M.Ö. 563-483) ve Konfuçyus (Confucius)<br />

(M.Ö. 531-479) ve Laotse, meşhûr filozoflardı. Telkîn etdikleri<br />

esâslar, ahlâk kâideleridir. Bunlar da, insanların dürlü arzûlardan<br />

vazgeçmeleri, [riyâzeti], iyilik, sabr etmek, birbirine yardım,<br />

fenâlıkla mücâdele etmek gibi şeylerdir. Buda, (Sen kendine nasıl<br />

mu’amele edilmesini istiyorsan, başkalarına karşı öyle hareket et)<br />

der. Fekat, Allahü teâlâdan bahs etmez. Buda, kendisinin ancak<br />

bir insan olduğunu söylediği hâlde, talebeleri ölümünden sonra<br />

onu tanrılaşdırmışlar, onun için tapınaklar yapmışlardır. Böylece<br />

budizm, âdetâ bir din hâline gelmişdir. Hindlilerin esâs dîni olan<br />

Mecûsîlik ise, bir nev’i putperestlikdir. Putlardan başka ba’zı hayvanlara<br />

da (meselâ ineklere) taparlar. Ne Budizm, ne de Mecûsîlik,<br />

bir din değildir. Buna rağmen, bunlara mensûb olan insanların<br />

âdetâ kerâmete benzer ma’rifetler gösterdiği bir gerçekdir. Bu<br />

ma’rifetleri özel bir terbiye görerek, riyâzetle, özel vücûd hareketleriyle<br />

ve uzun zemân çalışarak, elde etmekdedirler. Bunun gibi,<br />

insanı âdetâ donduran, hissetmez hâle sokan manyatizma ile insana<br />

zorla emr telkîn eden ve ona istediğini yapdıran hipnotizma,<br />

ba’zı insanların sâhib olduğu husûsî bir kudretden ibâretdir.<br />

Bu gösterilenler hiç bir zemân bir kerâmet değildir. Bunlar ancak<br />

bir hünerdir. Bugün ilm adamları, bütün insanlarda bu gibi kâbiliyyetin<br />

az veyâ çok mevcûd bulunduğunu, yalnız ba’zılarında<br />

fazla inkişâf etdiğini, ba’zı insanların husûsî usûllerle bu hissi inkişâf<br />

etdirebileceğini, zemânla bulunacak yeni ve kolay usûllerle<br />

herkesin bu hissini canlandırabileceğini ileri sürmekdedirler. O<br />

hâlde, kendisinde (altıncı his) fazla inkişâf etmiş bulunan bir kimsenin,<br />

bu husûsiyyetini ma’rifet değil, kerâmet olarak göstermesi,<br />

ancak bir hîlekârlıkdır.<br />

İmâm-ı Ahmed Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehul-azîz”<br />

293. cü mektûbunda buyuruyor ki, (Hârikalar, kerâmetler ikiye<br />

ayrılır: Birincisi, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına ve işlerine<br />

âid olan bilgiler ve ma’rifetlerdir. Bunlar, akl ile, düşünmekle elde<br />

– 147 –

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!