13.07.2015 Views

Download (1085Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (1085Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (1085Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

karışmamak demektir. Türkiye Cumhuriyeti buna göz yumacak değildir. Milli EğitimBakanı Mustafa Necati’nin de bulunduğu ikinci fikir ise üniversiteye karışmanınşiddetle karşısındadır. Darülfünunun gelişmesi ve ilerlemesi gene, ancak Darülfünundanbeklenebilir. Üniversite demek özerklik demektir.Hükümetin İstanbul Darülfünuna karışmamak, bu kurumun özerkliğine saygıgöstermek kararı, zaman zaman ciddi güçlüklerle karşılaşır. Üniversitede ortayaçıkan bazı olaylar hükümeti üniversite ile ilgilenmeye, orda düzenlemeler yapmayazorlar. Sözgelimi, 1924 Yılı’nda bir grup öğrenci üniversite bahçesinde fotoğraf çektirir.Resim çekmeyi günah sayan medrese zihniyeti bunu büyük bir küfür sayar. Darülfünunhocaları harekete geçer ve ...öğrenciler cezalandırılır. ...Olaydan birkaç gün sonraBursa’da bir konuşma yapan Mustafa Kemal, resim çektirmeyi günah sayan üniversitehocalarını şiddetle kınar.” 204- En kısa zamanda, en az maliyetle ve kendi öz kaynakları ilekalkınma zorunluluğu:Kendi öz kaynakları ile kalkınma isteğini, devletin kurucusu, önderi Atatürk sıksık dile getirmiştir. Atatürk ‘Söylev’inde; “Ulusal siyaset nedir?” sorusunun yanıtınıyine kendisi vererek;“Ulusal siyaset demekle anlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde,her şeyden önce kendi güçlerimize dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdunmutluluğuna ve bayındırlığa çalışmak; gelişi güzel, ulaşılamayacak istekler ardındaulusu uğraştırmak ve zarara sokmamak” 21 demişti.Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti’nden devraldığı ekonomik düzey,gelişmiş ülkelere göre güçsüzdü. Hemen yanıbaşındaki Avrupa Ülkelerinin çokgerisindeydi. Cumhuriyet Türkiye’si, özellikle son yüzyıldır Avrupa’nın yarı sömürgesiolmuş bir ülke ve ekonomik yapı devralmıştı. Diğer alanlara olduğu gibi eğitimeyeterli düzeyde kaynak aktaracak sermaye birikimi ne devlette ne de halkta vardı.Kısaca devleti ve milletiyle yoksulluk sınırında bir yapı miras alınmış ve 1930’larakadar beklenen ekonomik gelişme henüz sağlanamamıştır.İşte bu gerçeklerle ülke kalkınmasının en kısa zamanda sağlanmasındaneğitime önemli görevler yüklemek isteniyordu. Üstelik bunun en az maliyetlesağlanması gerekiyordu.Ülkenin süratle nitelikli insan gücüne ihtiyacı vardı. Ülkenin ekonomik vetoplumsal kalkınması için eğitim yaşamsal olarak göz ardı edilemeyecek,savsaklanamayacak bir etken olarak değerlendiriliyordu. Ama bunun için de kaynaklazımdı. Eğitimde beklenen, istenilen düzeyi yakalamak için ekonomik kaynaklargerekiyordu. Fakat gerekli kaynak yoktu; kaynak olmadığı için de eğitimde istenilendüzeye ulaşılamıyordu. Bir kısır döngü içinde bocalanılıyor, bu kısır döngüyü kırmakiçin değişik çabalara girişiliyordu. Çeşitli okullar açılıyor, yabancı uzmanlar çağrılıyor,bazı okul ve program denemelerine girişiliyor, ama, doyurucu bir sonuca varılamıyordu.İşte bu kısırdöngüyü aşmak ve eğitimde istenilen düzeye ulaşmak yaklaşmakarzusu; eğitimle ilgili konuların tartışılıp görüşüldüğü ve alacağı kararlarla Türk eğitimpolitikalarına yön verecek bir oluşumu, Millî Eğitim Şûraları’nı ortaya çıkaracaktı.20 İlhan Başgöz, a.g.e. s.182-183.21 M.Kemal Atatürk, Söylev, Çağdaş Yayınları, İstanbul 1993, s.248.17

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!