15.12.2012 Views

HBV'de Tedavi - EKMUD

HBV'de Tedavi - EKMUD

HBV'de Tedavi - EKMUD

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Antimikrobiyal Direnç:<br />

Direnç Neden Gelişiyor?<br />

Başarılı bir ilacın geliştirilmesi ve kullanılmasının<br />

hemen ardından ilaca tolerans ve<br />

direnç gelişmesi bu duruma gölge düşürür. Bu<br />

durum sadece bakteri, mantar, parazit ve viral<br />

hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar için<br />

değil, diyabet, kanser gibi kronik hastalıkların<br />

tedavisinde kullanılan ilaçlar için de geçerlidir.<br />

Direnç gelişiminden çok sayıda biyokimyasal ve<br />

fizyolojik mekanizma sorumludur. Antibakteriyel<br />

ajanlar konusunu biraz daha derinleştirirsek,<br />

aslında dirençli mikroorganizmaların oluşmasını<br />

önleme ve kontrol etmedeki başarısızlığımızın<br />

en önemli nedeni direnç gelişiminin temel<br />

ögelerini kavrayamayışımız olsa gerek.<br />

Uluslararası birçok kuruluş, ulusal dernek ve<br />

organizasyonlar direnç sorununu kabul etmiş,<br />

çözüm önerileri sunmuş olsalar da, faydasız;<br />

direnç gelişiminin merhameti yoktur.<br />

Elbette en çarpıcı ve morbidite, mortalite açısından<br />

en külfetli örnekler bakterilerle ilgili<br />

olanlardır. Bakterilerin 19. yüzyılın sonlarında<br />

keşfiyle, tedavi imkanları araştırılmaya başlanmıştı,<br />

ancak başarılı tedavi sonuçları görmek<br />

yaklaşık 50 yıl sonra mümkün oldu. Hiç şüphesiz<br />

antibiyotiklerin keşfi tıp tarihinde bir devrim<br />

olmuş, sayısız hayatlar kurtarılmıştır. Bu<br />

ajanların kullanılmaya başlanmasıyla hızla<br />

direnç gelişimi görülmüştür. Günümüzde antibiyotik<br />

öncesi çağa dönüş senaryoları konuşulmaktadır.<br />

Bazı verilere göre 400’den fazla türde<br />

20.000 civarı direnç geni (r geni) bulunmaktadır.<br />

Neyse ki, bu genlerin içinde fonksiyonel<br />

olanların sayısı çok daha azdır.<br />

Yakın zamana kadar gerek farmakolojik endüstride<br />

gerekse akademik çevrede yeni antibakteriyel<br />

madde ve direnç çalışmak çok verimliydi.<br />

Penisilin 1928 yılında keşfedildi, ancak basit<br />

molekül yapısının aydınlatılması 1949 yılında,<br />

sentezlenebilmesi 1959 yılında oldu. Halen<br />

antibiyotiklerin nasıl çalıştığını iyi bilmiyoruz<br />

ve bu küçük molekülün makromoleküler reseptörüyle<br />

olan ilişkisine çok sınırlı sayıda örnekler<br />

verebiliyoruz.<br />

Antibiyotiklere tüm dünya çapında büyük ihtiyaç<br />

duyulması beraberinde çevresel felaketleri<br />

de getirmiştir. İlk üretilmeye başlanmasından<br />

sonra geçen 60 yılda milyonlarca ton antibiyotik<br />

üretilmiş, çeşitli amaçlar için kullanılmıştır.<br />

Üretim teknolojilerindeki gelişmelerle maliyet<br />

4<br />

giderek azalmış, reçetesiz ve gereksiz kullanılmalarına<br />

olanak sağlanmıştır. Öyle ki, çok sık<br />

kullanılan antibiyotiklerin maliyetinin en önemli<br />

kısmını paketleme giderleri oluşturmaktadır.<br />

Gezegenimiz bu toksik moleküllerle dolmuş,<br />

elbette dirençli suşların seçilmesinde önemli<br />

katkı sağlamıştır. Bugün boğuştuğumuz dirençli<br />

suşların biyosfere yayılımının en önemli nedeni<br />

insanoğlunun yıllar süren hatalı, aşırı kullanımından<br />

doğan selektif baskı uygulamalarıdır.<br />

Bu doğal bir süreç olmayıp insan tarafından<br />

doğaya dayatılmıştır ve muhtemelen Darwin’in<br />

seçilme ve sağkalma nosyonlarına verilebilecek<br />

örneklerden biridir.<br />

1937 yılında ilk etkili antibiyotikler olan sülfonamidlerin<br />

kullanılmaya başlamasından kısa<br />

süre sonra 1930’lu yılların sonunda direnç bildirilmiş,<br />

aynı mekanizma 70 yıldır güncelliğini<br />

korumaktadır. Penisilin 1928 yılında Fleming<br />

tarafından keşfedilmiş, ancak 1940 yılında<br />

henüz penisilin terapötik olarak kullanılmaya<br />

başlamadan yıllar önce penisilinaz tanımlanmıştır.<br />

Penisilin yaygın olarak kullanılmaya başlandıktan<br />

sonra dirençli suşlar da yayılmış ve penisilinin<br />

kimyasal yapısının penisilinazdan etkilenmeyecek<br />

şekilde değiştirilebilmesi için çalışmalar<br />

başlamıştır. Penisilinin kullanımından<br />

önce penisilinazın keşfedilmiş olması ve aradan<br />

geçen yıllarda edinilen bilgi birikimiyle bugün<br />

şu gerçeği çok iyi anlıyoruz; büyük sayılarda<br />

direnç geni doğal (vahşi) mikrobiyal popülasyon<br />

içinde zaten yer almaktadır.<br />

Öyleyse asıl soru şu:<br />

Hangisi daha önce geldi, antibiyotik mi yoksa<br />

direnç mi?<br />

Ülkemiz gerçeklerinden biri olan tüberküloz<br />

tedavisinden kısaca bahsedelim. Streptomisin<br />

1944 yılında tüberküloz tedavisinde kullanılmaya<br />

başlamasından sonra, antibiyotiğin terapötik<br />

konsantrasyonlarında mutant Mycobacterium<br />

tuberculosis suşlarına tedavi sırasında rastlanmıştır.<br />

Diğer antibiyotikler için de benzer örnekler<br />

vermek mümkün. Genetik olarak aktarılabilir<br />

direncin 1950’li yılların ortasında Japonya’dan<br />

bildirilmesi tüm resmi baştan aşağı değiştirdi.<br />

Artık bakteriyel konjugasyonla neredeyse her<br />

cins bakteri direnç geni kazanabilecekti.<br />

Bakterilerin evrimleri boyunca yıllardır gen alışverişinde<br />

bulundukları çok yakın geçmişte gös-<br />

3. Türkiye <strong>EKMUD</strong> Bilimsel Platformu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!