HBV'de Tedavi - EKMUD
HBV'de Tedavi - EKMUD
HBV'de Tedavi - EKMUD
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
EHKM Uzmanlığı: Geleceğe Yansımalar:<br />
EHKM Uzmanlığının Tarihçesi<br />
Osmanlı Devletinde müstakil olarak ilk tıp<br />
okulunun açılışı ülkede batıya yönelimin<br />
başladığı III. Selim devrindedir. Rum öğrenciler<br />
için Kuruçeşme’de, aynı dönemlerde<br />
Kasımpaşa Taşkızak tersanesinde Türk öğrenciler<br />
için tıp eğitimi veren birer okul açılmıştır.<br />
Sonraları Kuruçeşme’deki okul Mora’daki Rum<br />
isyanı sırasında kapatılmış, Kasımpaşa’daki<br />
okul ise 1822 yılında çıkan bir yangınla yok<br />
olmuştur. Sultan II. Mahmut döneminde batılılaşma<br />
hareketi daha da hız kazanmıştır. Bu<br />
dönemin Hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi<br />
padişaha 26 Ocak 1826 tarihinde sunduğu bir<br />
öneri ile, islam hekimlerinin yeterli tıbbi bilgi<br />
ve yabancı dil bilgisinden yoksun olduklarını,<br />
askerlerimizin sağlığını gayrimüslim hekimler<br />
yerine iyi yetiştirilmiş kendi hekimlerimize<br />
emanet etmenin gerekli olduğunu ifade etmiştir.<br />
Sultan II. Mahmut’un teklifi uygun görmesiyle<br />
1827 yılında “Tıbhane” ve beş yıl kadar<br />
sonra da “Cerrahhane” açılmıştır.<br />
1839 yılında iki okul birleştirilerek bugün<br />
Galatasaray Lisesinin olduğu binada Sultan II.<br />
Mahmud tarafından “Mekteb-i Tıbbiye” olarak<br />
açılmış ve öğrencilerine Sultan Mahmut tarafından<br />
üstünlük işareti olan nişanlar verilerek<br />
zamanın en iyi şartları sağlanmıştır.<br />
II. Abdülhamid’in padişahlığı döneminde sağlıkla<br />
ilgili konulara da önem verilmiş ve zamanın<br />
en modern tıp fakültesi ve hastanelerinin<br />
kurulması hedeflenmiştir. Avrupa’daki tıp ve<br />
bilim alanındaki gelişmeler çok yakından takip<br />
edilerek en kısa sürede ülkeye getirilmeye çalışılmıştır.<br />
Kuduz aşısının Pasteur tarafından<br />
keşfinden birkaç yıl sonra İstanbul’da üretilebilir<br />
ve hatta yurt dışına satılabilir hale gelmesi<br />
bunun en güzel örneklerinden birisidir. Yine<br />
Abdülhamid tarafından önce 1898 (Gülhane)<br />
yılında kurulan ve daha sonra da 1903 yılında<br />
Haydarpaşa-İstanbul’da yeniden tesis edilen<br />
Tıbbiye-i Şahane (Askeri Tıbbiye) ülkemizdeki<br />
modern tıbbın çekirdek kurumlarından birini<br />
teşkil etmiştir. Tıbbiye-i Şahane 1914-1918<br />
yılları arasında yalnızca askeri hastane olarak<br />
görev yapmıştır. 1918 yılında Gülhane müdürlüğüne<br />
Dr. Süleyman Numan Paşa getirilmiştir.<br />
Savaş sonrası, İstanbul yabancı ordular tarafından<br />
ele geçirilince, Aralık 1918 yılında Gülhane<br />
de Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Üç gün<br />
içinde hastane, sargı ve komprime yapım yerle-<br />
62<br />
ri ile birlikte Gümüşsuyu Asker Hastanesine<br />
taşınmak zorunda kalmış, Süleyman Numan<br />
Paşa da tutuklanıp Malta’ya sürülmüştür.<br />
Yaklaşık beş yıl sonra büyük zafer sonrası 2<br />
Ekim 1923 günü Gümüşsuyu’ndan tekrar kendi<br />
binalarına taşınmıştır.<br />
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1941<br />
yılında Cebeci-Ankara’ya taşınan askeri tıbbiye<br />
1947 yılında GATA (Gülhane Askeri Tıp<br />
Akademisi) adını almıştır. Bu kurumda görev<br />
yapan Abdülkadir Noyan (1943-1946) ve Behiç<br />
Onul (1946-1949) gibi hocalar daha sonra<br />
AÜTF’nin kuruluşu / EHKM kürsüsünün kuruluşunda<br />
da görev almışlardır. Aynı şekilde;<br />
• Prof. Dr. Ö. Fethi TEZOK<br />
• Prof. Dr. Fethi SERTER<br />
• Prof. Dr. Kaya KILIÇTURGAY<br />
• Prof. Dr. Kazım KURTAR<br />
• Prof. Dr. Kemal BİROL<br />
• Prof. Dr. Sedat ARITÜRK<br />
• Prof. Dr. İbrahim BAYDAR<br />
• Prof. Dr. Alaaddin PAHSA<br />
Gülhane Askeri Tıp Akademisi EHKM’deki hizmetlerini<br />
takiben UÜTF, EÜTF, GÜTF, DÜTF,<br />
Gaziantep ÜTF vb. tıp fakültelerinin EHKM’de<br />
de kurucu öğretim üyesi/üst düzey yönetici olarak<br />
görev almışlardır.<br />
Osmanlı tarihinde, Kırım Savaşı’na (1854) kadar<br />
enfeksiyon hastalıkları ile ilgili herhangi bir atılıma<br />
rastlanmamaktadır. Bu savaşta çok sayıda<br />
asker ve sivilin tifo ve tifüs salgını nedeniyle<br />
kaybedilmesinden sonra bulaşıcı hastalıklarla<br />
ilgili eksikliklerin farkına varılmış ve bu konuyla<br />
ilgilenilmeye başlanılmıştır.<br />
Birinci Dünya Savaşı sırasında ordular yalnızca<br />
birbirleriyle değil, kimi zaman birbirlerinden<br />
daha öldürücü bir düşmanla, salgın hastalıklarla<br />
mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Özellikle<br />
kötü beslenme ve olumsuz hava ve barınma<br />
koşulları hem askerlerin hem de sivil nüfusun<br />
kolera, tifüs, dizanteri, hatta grip gibi hastalıklar<br />
neticesinde ölümlerine yol açmıştır. Örneğin;<br />
1918 yılında Fransa-Almanya sınırındaki siperlerde<br />
başlayan grip salgını kısa zamanda tüm<br />
kıtayı sarmış, hatta ABD’ye ulaşmış ve yüzbin-<br />
3. Türkiye <strong>EKMUD</strong> Bilimsel Platformu