HBV'de Tedavi - EKMUD
HBV'de Tedavi - EKMUD
HBV'de Tedavi - EKMUD
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Antimikrobiyal Direnç:<br />
Direnç Saptanmasında Kullanılan Moleküler Yöntemler<br />
Antimikrobiyaller ilk kez 1930’lu yıllarda<br />
tanıtılmış ve kullanıma girmelerinden kısa<br />
bir süre sonra direnç problemleri ortaya çıkmaya<br />
başlamıştır. Geliştirilen her antimikrobiyal<br />
ajanla birlikte, yeni direnç mekanizmaları ortaya<br />
çıkmış ve antimikrobiyallerin seçici baskısı<br />
altında çevreye yayılmıştır. Antimikrobiyal<br />
direncin yayılması; morbidite, mortalite ve sağlık<br />
bakım maliyetleri üzerindeki etkisi nedeniyle<br />
insan sağlığı için önemli bir risk oluşturmaktadır.<br />
Antimikrobiyal direncin genetik temelinde,<br />
hücresel genlerdeki mutasyonlar veya horizontal<br />
gen transferi ile direnç genlerinin kazanılması<br />
yer almaktadır. Antimikrobiyallere karşı<br />
direnç; antimikrobiyal ajanı inaktive edecek<br />
enzimlerin üretimi, antimikrobiyal ajanın etki<br />
edeceği hedefin aşırı üretilmesi ya da yerine<br />
alternatifinin üretilmesi, antimikrobiyal ajanın<br />
bağlanacağı hedefin değişmesi, antimikrobiyal<br />
ajanın hedefine ulaşmasının engellenmesi ve<br />
antimikrobiyal ajanın aktif pompa sistemi ile<br />
dışarı çıkarılması gibi çeşitli mekanizmalarla<br />
gelişebilmektedir.<br />
Bakteriyel patojenlerin antimikrobiyal duyarlılık<br />
testlerinin yapılması, klinik mikrobiyoloji<br />
laboratuvarlarının en önemli görevlerinden<br />
biridir. Antimikrobiyal direncin tespit edilmesi,<br />
enfekte hastaların optimal tedavilerinin sağlanması<br />
ve direncin toplum içinde yayılmasının<br />
önlenmesi açısından oldukça önemlidir.<br />
Ampirik tedavi şemaları; bölgesel, yerel veya<br />
ulusal düzeyde toplanan duyarlılık testi verilerine<br />
dayanmaktadır. Dirençli bakterilerin saptanması;<br />
enfeksiyon kontrol önlemleri ve antimikrobiyal<br />
sürveyans çalışmaları için temel<br />
sağlar.<br />
Direncin belirlenmesinde kullanılan fenotipik<br />
metodlar, yeni gelişen moleküler tekniklerle<br />
karşılaştırıldıklarında halen “altın standart”<br />
olarak kabul edilmektedir. Fenotipik yöntemler,<br />
bakteri türlerine göre değerlendirme standartları<br />
önceden belirlenmiş, uygulaması kolay<br />
yöntemlerdir. Ancak bu yöntemler bazı dezavantajlarından<br />
dolayı, her zaman doğru sonuç<br />
vermeyebilir. Örneğin; bakteri popülasyonlarında<br />
direnç genlerinin varlığı/ekspresyonu<br />
heterojen olabileceğinden ya da bazen indüklenmesi<br />
gerekebildiğinden direncin varlığı her<br />
8<br />
zaman tam olarak gösterilemeyebilir. Aynı<br />
zamanda, direnç ekspresyonunu etkileyebilecek<br />
kültür şartları veya inokülum miktarı bu testlerin<br />
performanslarını etkileyip hatalı sonuçlara<br />
yol açabilir. Fenotipik yöntemlerle antimikrobiyal<br />
duyarlılık testleri için, klinik örneklerden<br />
bakterinin saf olarak izole edilmesi zorunludur.<br />
Bu işlemler sırasında subkültürler de gerekebildiğinden<br />
antimikrobiyal direnç sonuçları gecikebilmektedir.<br />
Zaman faktörü özellikle yavaş ve<br />
güç üreyen bakteriler için daha da önemli hale<br />
gelmektedir. Direncin tespit edilmesinde geç<br />
kalınması veya hatalı sonuçlar, dirençli suşların<br />
tedavisini ve kontrolünü zorlaştırmaktadır.<br />
Nükleik asit amplifikasyon testleri, dizi analizi,<br />
DNA mikroçip (DNA microarray) teknolojileri<br />
gibi moleküler metodlardaki son gelişmeler;<br />
çoğul gen mutasyonlarının ve eksprese olan<br />
sekansların karşılaştırmalı analizlerinin yapılmasına<br />
olanak sağlamıştır. Moleküler yöntemlerle<br />
direnç genlerinin gösterilmesi, fenotipik<br />
yöntemlerin doğrulanmasını sağlayabileceği<br />
gibi fenotipe yansımayan direncin tespit edilmesine<br />
de olanak sağlar:<br />
Antibiyotik direncinin moleküler yöntemlerle<br />
genotipik olarak saptanmasının bazı avantajları<br />
şunlardır;<br />
• Dirence neden olan genetik faktörün bulunup<br />
bulunmadığı yanıtını net bir şekilde verir.<br />
• Duyarlılık, orta düzey duyarlılık ve direnç gibi<br />
ülkeden ülkeye değişebilen fenotipik kategorilere<br />
bağımlı değildir.<br />
• Düşük düzeyde dirence neden olan mekanizmaları<br />
saptamak daha kolaydır.<br />
• Klinik örneklerden direkt olarak çalışılabilmesi<br />
tespit süresini kısaltır (özellikle kültürde zor<br />
üretilen mikroorganizmalar için önemlidir).<br />
• Kolay ve hızlı yorumlanabilir sonuçlar, etkin<br />
antimikrobiyal tedavinin başlanmasını sağlar.<br />
• Yoğun olarak bakteri kültürüne ihtiyaç duyulmadığından<br />
biyolojik tehlike riski daha düşüktür.<br />
• Direncin yayılmasında önemli olan genetik<br />
elementler (integron, plazmid ve transpozonlar)<br />
ancak moleküler yöntemlerle saptanabilir.<br />
Moleküler yöntemler, sağladıkları tüm bu avantajların<br />
yanında bazı dezavantajlara da sahiptir;<br />
3. Türkiye <strong>EKMUD</strong> Bilimsel Platformu