15.12.2012 Views

HBV'de Tedavi - EKMUD

HBV'de Tedavi - EKMUD

HBV'de Tedavi - EKMUD

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

lakrimasyonu, göz kapağında ödem, eksüda,<br />

pitoz, periorbital selülit konjunktivit ve konjunktivada<br />

ülser gelişebilmektedir. Preauriküler,<br />

submandibuler ve servikal bölgedeki lenfadenopatiler<br />

başlıca bulgularındandır. Orofarengeal<br />

formda, F. tularensis enfekte su ve gıdalar veya<br />

inhalasyon yoluyla orofarenksten girer. Ateş,<br />

şiddetli boğaz ağrısı ve eksüdatif tonsillofarenjitle<br />

birlikte yine bölgesel olan servikal, preparotit<br />

veya retrofarengeal lenfadenopati saptanabilir.<br />

Lenfadenopatiler zamanla süpüre olur,<br />

boşaltılmazsa spontan olarak drene olmaktadır.<br />

Türkiye’de en sık bu form görülmektedir. Tifoid<br />

form, bakterinin giriş yerinin belli olmadığı ve<br />

ülser veya lenfadenopatinin görülmediği klinik<br />

şeklidir. Bu formda titreme ile birlikte yüksek<br />

ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, boğaz ağrısı, bulantı,<br />

kusma, karın ağrısı, öksürük ve sistemik bulgular<br />

ile seyredip, akut solunum sıkıntısı sendromu,<br />

dissemine intravasküler koagülopati, şok<br />

tablosu da görülebilir. Hasta toksik görünümdedir<br />

ve tanısı en zor konulan tularemi formudur.<br />

Pnömonik form, patojenin inhalasyonu veya<br />

hematojen yolla bulaşması sonrası akut respiratuar<br />

bir hastalık ile seyretmektedir. Hastalarda<br />

ateş, öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı ve<br />

nadiren hemoptizi şikayetleri olmaktadır. Apikal<br />

veya miliyer infiltrasyon, konsolidasyon, plevral<br />

efüzyon ve hiler lenfadenopati gibi bulgular<br />

saptanabilir. Balgam incelemesinin tanıda fayda<br />

sağlamadığı görülmüştür. Tüm bu formlara rağmen,<br />

hastalık karışık bir şekilde klinik tablolarla<br />

görülebilmektedir.<br />

Hastalığın tanısı daha çok öykü ve fizik muayene<br />

ile birlikte klinik şüpheye dayanmaktadır.<br />

Hastanın hikayesinde; endemik bölgede yaşama<br />

ya da ziyaret, katıldığı doğa etkinlikleri, hayvan<br />

teması, hobileri, mesleği, kontamine su içmesi<br />

gibi etkenler değerlendirilmelidir. Rutin laboratuvar<br />

tetkikleri genellikle spesifik değildir.<br />

Kesin tanı, mikroorganizmanın kültürde üretilmesidir.<br />

Bakteriyi kültürde üretmek zor olup,<br />

üretilmesi için yüksek güvenlik düzeyi gereklidir.<br />

Üretilmesi için sistein veya sistin içeren<br />

defibrine tavşan ya da insan kanı ile zenginleştirilmiş<br />

besiyerlerine ihtiyaç duyulmaktadır. En<br />

iyi 35 °C’de üremektedir. Otomatize sistemler<br />

etken üretilmesini mümkün kılmaktadır.<br />

Tanı serolojik olarak konulabilir. Tüp aglütinasyonu,<br />

mikroaglütinasyon, hemaglütinasyon ve<br />

Sedat Kaygusuz<br />

ELISA testleri kullanılabilir. Mikroaglütinasyon<br />

testi tüp aglütinasyon testine nazaran yaklaşık<br />

100 kat daha duyarlıdır, daha ucuzdur ve daha<br />

erken dönemde pozitif sonuç vermektedir.<br />

Tularemi antikorları genellikle hastalığın başlangıcında<br />

negatif iken, ikinci haftasından sonra<br />

pozitifleşir ve 4-5. haftalarda da pik yapar. Tüp<br />

aglütinasyon yöntemi ile tek seferde bakılan<br />

1/160 ve üzeri ya da mikroaglütinasyon yöntemi<br />

ile bakılan 1/128 ve üzerindeki titre sonuçları<br />

tanıyı desteklemektedir. Kesin serolojik tanı<br />

serokonversiyonda dört kat ya da daha fazla<br />

titre artışıdır. Son yıllarda polimeraz zincir reaksiyonu<br />

ile bakteri tanımlaması erken ve doğru<br />

tanı için önemli bir tanı yöntemi olmuştur.<br />

Tip A tularemide son yıllardaki tedavideki iyileşmelere<br />

rağmen hala fatal sonuçlar söz konudur.<br />

Tip B tularemi, tip A’dan daha az virülan<br />

olmasına rağmen, sıklıkla süpüratif komplikasyonlarla<br />

birliktedir ve iyileşme süreci oldukça<br />

uzamaktadır. Uzamış nedeni bilinmeyen ateşli<br />

hastalarda sıklıkla bir beta-laktam antibiyotik<br />

ile ampirik tedaviler başlanmaktadır. Bu, F.<br />

tularensis’e etkisiz olduğu gibi hastalığın tedavisine<br />

etkisi yoktur. Halen aşısı olmayan hastalığın<br />

erken tanısı ve uygun tedavisi gerekmektedir.<br />

Erişkinlerde hastaneye yatmayı gerektiren ciddi<br />

olgularda parenteral aminoglikozidler tedavi<br />

için ilk seçenek olmalıdır. Gentamisin 5 mg/kg<br />

günlük ikiye bölünmüş dozlarda monitörize<br />

edilerek tercih edilebilir. Alternatif olarak bölünmüş<br />

dozlarda streptomisin 2 g (7.5-10 mg/kg)<br />

günlük olarak intramusküler yoldan 10 gün<br />

süreyle verilebilir. Ciddi olgularda tedavi periyodu<br />

klinik yanıta bağlıdır ve süre gerektiğinde<br />

uzatılabilir. Streptomisin tedavisinin ilk günlerinde<br />

nadiren de olsa Jarish-Herxheimer benzeri<br />

reaksiyonlar görülebilir. Bu iki ilacın beyin<br />

omurilik sıvısına geçişi zayıf olduğundan tularemik<br />

menenjitte bu tedavi seçenekleri yetersizdir.<br />

Menenjit olgularında streptomisin, kloramfenikol<br />

ile birlikte verilmektedir. Daha hafif<br />

olgularda oral siprofloksasin veya tetrasiklin<br />

tedavisi tercih edilebilir. Siprofloksasin bölünmüş<br />

dozlarda günlük 800-1000 mg intravenöz<br />

veya oral verilebilir. <strong>Tedavi</strong> süresi 10-14 gün<br />

olmalıdır. Bir alternatif tedavi olan doksisiklin<br />

aminoglikozidlerle kıyaslandığında daha yüksek<br />

nüks oranına sahiptir. Bölünmüş dozda 200<br />

3. Türkiye <strong>EKMUD</strong> Bilimsel Platformu 219

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!