Genel Yayın Sıra No - İstanbul Barosu
Genel Yayın Sıra No - İstanbul Barosu
Genel Yayın Sıra No - İstanbul Barosu
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
272 İstanbul <strong>Barosu</strong> Yayınları<br />
maddelerine girip birtakım içtihatlara girmeyi de düşünmüyorum, bunu<br />
çok anlamlı da bulmuyorum. Bu işin bir özü var, ben o konuda bazı<br />
şeyler söylemek istiyorum genel hatlarıyla, ondan sonra da sözü Sevgili<br />
Fikret Beye bırakmak istiyorum. Bir şey daha, Fikret Bey bu anlamda,<br />
üstelik benden çok daha özgürlükçü bir insandır, gerek ifade özgürlüğü<br />
gerek diğer açılardan, onu da gayet açık yüreklilikle söylüyorum.<br />
Fikret Bey daha demin hatırlattı; ifade özgürlüğü konusunda Türk<br />
Ceza Hukuku Derneği’nde 2003 yılında 1 nolu yayını olarak “İfade Özgürlüğü<br />
ve Türk Ceza Hukuku” isimli yayını çıkarmışız. Burada benim<br />
ve sevgili asistan kardeşlerim ile birlikte hazırladığımız Avrupa İnsan<br />
Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğü konulu bir tebliğimiz<br />
var. Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen bir arpa boyu yol gidemediğimizi<br />
üzülerek görüyorum. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin<br />
10. maddesi, Anayasamız, birtakım kanun hükümleri var, bunları hepimiz<br />
biliyoruz. Yani Anayasayı açtığınızda basın özgürlüğüyle ilgili de,<br />
ifade özgürlüğüyle de ilgili gayet güzel hükümleri bulabiliyorsunuz. Kanunlarınızı<br />
açıyorsunuz, gayet güzel hükümler bulabiliyorsunuz, ama<br />
bu hiçbir işe yaramıyor, çarpıcı olan burası. Bu bir kanun sorunu değil,<br />
bu bir zihniyet ve düşünce iklimi sorunu. Bu birtakım şeyleri sindirebilme,<br />
hazmetme sorunu, başka bir şey değil.<br />
Bu son yaşanan milletvekillerinin bırakılmaması ile ilgili olaya “kriz”<br />
deniyor. Bazı formüller geliştiriliyor, onda değişiklik yapalım, bunda değişiklik<br />
yapalım, 100. maddeye hüküm ekleyelim, Anayasada değişiklik<br />
yapalım, vesaire, ama bize böyle öğretmediler biliyorsunuz. Bize öğretilen<br />
kanunlar genel, soyut ve objektif yapılır, kişiye ve duruma özgü<br />
düzenleme yapılmaz. Böyle öğretmediler mi, böyle öğrettiler. Bu durum<br />
sanki şu an bu uzun tutukluluklar kanundan kaynaklanıyor, kanuni bir<br />
engel var düşüncesini uyandırıyor. Hâlbuki öyle bir şey yok ki, kanun ya<br />
da 100. madde isteyen istediğini tutuklar, istediği kadar uzun süre tutuklu<br />
bırakır mı diyor 100. madde öyle bir şey demiyor, üstelik de tahliye<br />
talebini nasıl reddediyorsunuz Ben hiç unutmuyorum, geçen biriyle<br />
televizyonda gene tartışıyoruz. Gerçi ona tartışma da denemez, birbirimize<br />
giriyoruz, hukukçu da değil, diyor ki bana karşıdaki zatı muhterem,<br />
efendim gerekçeyi görmeden nasıl konuşuyorsunuz Dedim ki, gerekçeyi<br />
görmedim, ama şurada gerekçeyi size söylüyorum. Bildiğiniz kalıp;<br />
“suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, delillerin henüz toplanmamış<br />
olması, kaçma şüphesi” vesaire. Eğer bu gerekçe çıkmazsa ben<br />
bütün görevlerimden istifa edeceğim, aynen gerekçe de bu. Şimdi somut<br />
gerekçe yok, hiçbir şey yok. Peki, soruyorum, bütün bu kurallar hâkim