01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

nedenle, sorguların düzenleniş biçimi ve polis operasyonlarının kurgusu bu acil hedef gözetilerek<br />

planlanır. Ama öte yandan, işkence, süre, kapsam, çeşitlilik, amaç vs. gibi bakımlardan zorla itiraf<br />

ettirmenin çok üstünde bir mekanizmaya sahiptir. İşkence görenin çözüldükten sonra da gözaltında<br />

tutulması, TV'de teşhir edilerek günah çıkarttırılması, sorguların beyin yıkama ve aşağılama benzeri<br />

bir dizi bileşeni içermesi gibi argümanlardan çıkarılabilir bu.<br />

Siyasi polis, işkence ettiklerine örgüt sırlarını itiraf ettirtmekten başka, onları yoldaşlarının karşısına<br />

dikmek, ihanete ve pişmanlığa sürüklemek, ajanlaştırmak, saf değiştirtmek, aşağılamak, yıldırmak,<br />

kişiliksizleştirmek, disipline etmek, bedensel ve psikolojik bakımdan yıpratmak da ister. Çünkü bunu<br />

başarabildiği ölçüde devrimci hareketteki kan kaybının hızlanacağını, döneklerin sayısının artacağını,<br />

teslimiyetçi ve tasfiyeci eğilimlerin güçleneceğini, radikal mevzilerden liberal konumlara kaymalar<br />

olacağını kendi deneyimlerinden bilmektedir. Yanı sıra, işkenceyi, korku ve yılgınlık yaratarak<br />

potansiyel unsurları devrimci örgütlerden uzak tutmak için de kullanır. Sonuç olarak, devrimci hareket<br />

karşısında işkenceye, hapis cezası, idamlar ve hapishane benzeri gözdağı ve ıslah yöntemleri zinciri de<br />

eklenerek, örgütleri çökertmenin ötesinde yıldırma, caydırma ve ıslah etme gibi birbirini tamamlayan<br />

işlevler yüklenir.<br />

Burada hemen sorulması gereken soru şudur: Gerçekten de, burjuva devleti işkenceyle ulaşmak istediği<br />

bu amaçlarına ulaşabilmekte midir?<br />

İşkence dalgasının en yüksek olduğu yenilgi dönemlerinin ve yenilginin sonuçlarının su yüzüne çıktığı<br />

ardışık dönemlerin analizi bunu doğrulamaktadır. Böyle dönemlerde, genellikle devrimci hareketin<br />

gelişmesi –geçici bile olsa– durdurulur, yeraltı örgütleri çökertilir, örgütler aşırı bir kan kaybına uğratılır,<br />

ihanetler ve firarlar artar, tasfiyecilik eğilimleri gelişip güçlenir, ideolojik ve ahlâki çürüme derinleşir,<br />

parçalanma ve bölünmeler genelleşir... En bayağı revizyonist dönüşlerin ve en aşırı oportünist<br />

teorilerin temelleri böyle zamanlarda atılır. Gelecekte çıbanbaşı olacak dönek şefler ve ajan<br />

provokatörler de böyle zamanlarda ortaya çıkarlar. Kuşkusuz bu sonuçları tek bir etken değil, birçok<br />

etken bir arada yaratmaktadır; ama emniyet binalarından askeri karargâhlara, hapishanelerden köy<br />

meydanlarına kadar uzanan işkencenin payı hiç de az değildir bunda.<br />

Her şey bir yana, işkencenin, diğer terör yöntemleriyle birlikte devrimci hareketi çok yönlü olarak<br />

erozyona uğrattığı kesindir. Tabii öte yandan, bunun, sosyalist ve devrimci demokratik hareketin<br />

gelişmesini durdurduğu da söylenemez. Böylesi dönemlerde, çöken ve çürüyen unsurlar yanında, onların<br />

karşısında alternatif bir duvar örerek dirilmeyi Ve çelikleşmeyi gerçekleştiren dinamik güçler de<br />

vardır. Eğer karşıdevrim işkenceden azami sonuçlar elde edebiliyorsa, bu her şeyden önce, onun<br />

önlenemez gücüyle değil, devrim güçlerinin işkence karşısındaki donatım eksikliğiyle ilgilidir. İşkence<br />

yenilmez bir güç değildir; onun yıkıcı etkisi, direnmenin yaratacağı muazzam karşı güçle<br />

zaptedilebilir. Tıpkı yıldırımın paratonerle zaptedilmesinde olduğu gibi.<br />

II<br />

Türkiye devrimci hareketi, yaklaşık yetmiş yıllık bir süreci kapsayan tarihi boyunca işkenceye karşı<br />

direnmede yaşıyla ters orantılı bir gelişme kaydetmiştir. Yani hareket büyüdükçe direnenlerin sayısı<br />

küçülmüş, direnme eğiliminin çözülme eğilimine ağır basması bir türlü sağlanamamıştır. Doğal olarak,<br />

bu, süreç boyunca çözülme pratiklerinin çözülme teorilerine, çözülme teorilerinin tekrar çözülme<br />

pratiklerine dönüşüp durdukları kısır bir döngü yaratacaktır. Nitekim 1971 öncesi kuşakların, dünden<br />

bugüne, direnme teorisi demeye layık ne bir politik belge, ne bir anı, ne de bir roman bırakmamaları<br />

biraz da bundan kaynaklanmıştır.<br />

Böyle bir geçmişin, günümüze, direnme politikaları ve gelenekleri taşımaktan ziyade, çözülmeyi kader<br />

sayan teoriler bırakması doğal sayılmalıdır. Poliste çözülmeyi olağan gösteren bu teoriler öylesine<br />

çoktur ki, bunların her biri zamanın akışı içinde hem "masum" özdeyişlere ve basit sloganlara dönüşmüş,<br />

hem de geniş kesimlere yayılmış bulunmaktadır. Bundan dolayı, bu alanda belki de ilk yapılması<br />

gereken şeylerden biri, çözülmeyi teori düzeyine çıkartan bu anlayışlarla mücadele etmektir.<br />

Bunlar arasında, "insan direnişinin de fiziksel bir sınırı vardır" şeklinde formüle edileni, etrafında en<br />

10

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!