01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

nının birçok şeyi çekmesini anlıyorum. Baklava ya da börek yemek istemekten çok bir değişiklik arzusu,<br />

bir bakıma dışarıya olan özlemin bir yansımasıdır bu. Ama ne kadar doğal ve masumane olursa<br />

olsun işkencecilerden böyle isteklerde bulunmamalı, istenmemeli onlardan bu tür şeyler. İşin siyasi ve<br />

ahlaki anlamı da bir yana, çoğu kez kendi kendini aldatmış olur, boş yere umutlanır insan. Küçük bir<br />

mutluluk yaşayayım derken, tahribatı büyük olabilen hayal kırıklıkları yaşar hiç yoktan. Nitekim<br />

"Ardeşenli"nin "baklava kıyağı" da ısmarlayanlar için sonu hüsranla biten bir vurgun oluyor. Ne baklavalar<br />

geliyor ne de topladığı 100 bin liraya yakın parayı sahiplerine geri veriyor üç kağıtçı...<br />

Ekiplerden biri de "Gençler"... Taş çatlasa 28-30 yaşlarında iki işkenceci yamağından oluşuyor bu<br />

ekip. Kenar mahalle kahvelerinde sıkça rastlanan bazı tipler vardır. Önüne gelenden yüzsüzce sigara<br />

"otlanan" asalak tiplerdir bunlar. Yılışık ve çamurdurlar. Kime, ne zaman, ne kalleşlik yapacakları pek<br />

belli olmaz, özellikleri yüzünden genellikle "piç" lakabı ile anılırlar. "Gençler"in ikisi de bana bu tipleri<br />

anımsatıyor. Özellikle "Sarı" olanı. Elinde hemen her zaman bir değnek vardır. Tuvalete<br />

çıkarırken 5'e kadar sayacağını, 5 dedikten sonra geri dönenlerden en sona kalana örneğin 10 değnek<br />

vuracağını söyler. Bu sık sık başvurduğu bir "oyundur". Hela kabini bir tane. Düşünün, bir hücrede<br />

kalan örneğin 4 kişi 5'e kadar tuvalete gidecek, o bir tek kabinde sırayla ihtiyaç görecek, elini yüzünü<br />

yıkayacak ve geri dönecek?!! Mümkün değil elbette. Gerekirse 10 değil 20 değnek yemeyi hep birlikte<br />

göze alarak bu zalimce oyuna(!) karşı çıkılacak yerde, alçağın koyduğu kurallara ayak uyduracağız<br />

diye insanlar adeta birbirlerini yiyorlar. Hücre kapısı açılan, sanki bir 100 metre yarısında start<br />

verilmiş gibi yerinden fırlıyor, belirlenen süre içinde nefes nefese geri dönmeye çalışıyor. En sona<br />

kalanın, dayak yememek için yalvarmaları da işin cabası. Sinirden deliye dönüyorum. Bir kez bana da<br />

saymaya kalkışıyor. Bunun üzerine inadına daha yavaş yürüyorum, O 4 dediğinde ben daha tuvalete<br />

giden yolun yarısına bile gelmemişim. Bu arada sürekli gözlerinin içine bakıyorum. Neyin peşinde<br />

olduğumu anlıyor. Çözümü, 5 demeyi geciktirmekte buluyor. 4 ile 5 arası 10-15 dakika sürüyor. Ben<br />

ağır ağır gidip, her zamankinden fazla oyalanıp, ağır ağır geri döndükten sonra tam hücre kapımın<br />

önüne geldiğimde "Beş..." oluyor.<br />

Hücreye atılmanızdaki asıl amaç "sizi size düşürmek"tir. Benliğinizdeki güçlü ve zayıf yanlar arasında<br />

şiddetli bir iç çatışma yaratmaktır. Zayıf yanınızın üstün gelmesini sağlayarak sizi ağır ve ezici bir yalnızlık<br />

ve hiçlik duygusuna sürüklemek, ruhsal yönden zayıflatmaktır istenen. Bütün düzen bu amaca<br />

hizmet edecek tarzda kurulmuştur. "General Soğuk", "General Karanlık", "General Yalnızlık", karşıdevrimin<br />

hizmetindedir burada. Her biri kendi cephesinden saldırarak direnme azminizi kırmaya, moralinizi<br />

bozmaya, direniş cephenizi çökertmeye uğraşırlar. Buna izin vermemelisiniz!..<br />

Hücrem soğuk mu? Isıtmalıyım!.. Hücrem karanlık... Aydınlatmalıyım!.. Hücrem dar ve kasvetli...<br />

Sınırlarını genişletmeli, yalıtılmak istendiğim dünyayı buraya getirmeli, umutlarımı, coşkularımı,<br />

mutluluklarımı, heyecanımı buraya taşımalıyım!.. İyi ama nasıl yapabilirim bütün bunları? O hücreyi<br />

soğuk, karanlık, dar ve kasvetli beton bir mezar olmaktan nasıl çıkarabilirim? Kolayı var! Julius<br />

Fuçik'ten esinleniyorum bunun için. Bu yiğit komünist, Gestapo merkezinde sorgu sırasını beklerken<br />

önüne dikildiği beyaz duvarı bir sinema perdesi olarak düşünüyor. Çocukluğundan başlayarak bütün<br />

yaşamını gözden geçiriyor o perdede. Ben 48'de kendi perdemi niye kurmayayım?..<br />

Önce çeşitli filmlerden aklımda kalan bölük pörçük sahnelerin birbirine karıştığı garip bir potpuri çıkıyor<br />

karşıma. Sonra geliştiriyorum tekniğimi. Etkilendiğim herhangi bir filmi baştan sona anımsamaya<br />

zorluyorum kendimi. Nedense "Kazablanka" geliyor ilk aklıma. Kendimi zorladıkça uzun yıllar önce<br />

izlediğim bu filmden belleğimde bu kadar çok sahnenin kalmış olmasına kendim bile şaşıyorum. Bu<br />

arada neredeyse 2 filmlik bir sürenin nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorum. Ardından<br />

"Borsalino"yu takıyorum "makarama". "Yılanı Öldürseler", "Arkadaş", "Ağıt", "Geronimo"... derken<br />

her gün en az bir film "izlemek" benim için bir tutku halini alıyor.<br />

"Kazablanka"yı anımsamaya çalışırken, adını hiçbir zaman aklımda tutamadığım o ünlü melodisini de<br />

bu arada hafif hafif ıslıkla çalmaya başladığımı farkediyorum bir süre sonra. Bu bana yeni bir fikir<br />

veriyor. Bundan böyle her gün neden özel bir "Müzikli Dakikalar" programı düzenlemeyeyim? Bu<br />

bazen Klasik Müzik oluyor, bazen Halk Müziği, bazen de Türk Sanat Müziği. Ama çoğu kez "karışık<br />

müzik" dinliyorum(!) Bir de isim takıyorum bu programıma: "Bir Oradan Bir Buradan, Bir Şundan Bir<br />

70

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!