01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DİRENMEK YAŞAMAKTIR<br />

PUSU<br />

– Kıpırdama!.. Polis!..<br />

Bu bağırtıyla birlikte ortalığı devrilen masa ve sandalyelerin gürültüsü, mekanizma sesleri, cam<br />

şangırtıları kapladı. Burnumun dibinde 7-8 namlu belirdi aynı anda...<br />

Randevum küçük bir çay ocağındaydı. İçerdeki topu topu 5-6 masadan kapı ve pencereye yakın olanlar<br />

doluydu. Sağ dip köşedeki tek boş masa ise meğer bana "ayrılmış"...<br />

Bunun bir pusu olduğunu baştan farkedememiştim doğrusu. Randevu saatine kadar vakit geçirdiğim<br />

deniz kıyısındaki şirin balıkçı kahvesi dururken, cadde üzerindeki bu kıytırık çay ocağının böyle dolu<br />

olmasını önce biraz garipsemiştim gerçi. Ama hızla kalabalıklaşan büyük şehirlerde, geleneksel<br />

komşuluk, mahalle arkadaşlığı gibi ilişkilerin henüz tümüyle dejenere olmadığı küçük burjuva<br />

semtlerinin nostaljik bir alışkanlığına yormuştum bunu. İçerdekilerin, akşamüzeri iş dönüşü semtin<br />

emektar kahvesine "takılan" semt sakinleri olabileceklerini düşündüm. Ayrıca dikkatimi ve düşüncelerimi<br />

çevremde olup bitenler üzerinde toplayamayacak kadar üzüntülü ve dalgındım. Bir gün önce bir<br />

gazetede, İstanbul'da yürütülen bir polis operasyonu sırasında TİKB'ye ait bir "örgüt evi"nin de tesadüfen<br />

ortaya çıkarıldığını, çıkan çatışmada bir militanın ölü olarak ele geçirildiğini okumuştum. Kimdi<br />

bu yoldaş?.. Acaba hangi ev basılmıştı?.. Ev gerçekten de yine pis bir tesadüf sonucu mu açığa çıkmıştı<br />

yoksa yeni bir TİKB operasyonu mu söz konusuydu?.. Bulunduğum şehirden İstanbul'a gelene<br />

kadar olduğu gibi randevuya giderken de kafam bu sorularla doluydu. Bu ruh hali içinde olmasaydım,<br />

yıllardır yasadışı yaşamanın kazandırdığı alışkanlık ve sezgilerim sayesinde pusuyu belki önceden<br />

farkedebilir, en azından daha tetikte olurdum. Randevu verdiğim semtin özelliklerini fazla bilmemenin<br />

de etkisiyle kolay bir açıklama yolunu seçmiş, başka zaman ve yerde midemi bulandırabilecek bu durum<br />

üzerinde fazla durmamıştım. Yeraltı mücadelesinde bu kadar hata ve ihmalin üst üste gelmesi<br />

doğru değildi elbette.<br />

Fakat uyanıklığımı körelten asıl etken, uğradığım ihaneti beklemeyişim oldu. Buluşacağım insanla<br />

daha 1,5-2 saat önce telefonla konuşmuş, bu buluşmayı da o konuşmada kararlaştırmıştık. Ne sesinde<br />

ne de söylediklerinde hiçbir anormallik yoktu. Gayet doğal bir havada, gazetedeki haberi okumadığını,<br />

gerçi yoldaşları 1-2 gündür görmediğini ama olağanüstü bir durum olduğunu sanmadığını söylemişti.<br />

Bu konuşmayı, işyerinde karakol kuran polislerin yanında yaptığını nereden bilebilirdim?..<br />

Buluşma saatine 5-10 dakika kala girmiştim içeri. Dalgın dalgın otururken, çaycı nedense bir kez bile<br />

başını kaldırıp bana bakmamış, daha sandalyeye oturur oturmaz "ne içersin?" diye tepemde bitmemişti.<br />

İçimden "aman ne iyi!.." diye geçirdim. Zavallı midem karbonatlı bir çaya daha göğüs germek<br />

zorunluluğundan kurtulmuştu. Üzüntü ve kaygıdan 36 saattir doğru dürüst bir şey yememiştim zaten.<br />

Otururken alışkanlık gereği yine de zaman zaman içerdekileri süzüyorum. Tam karşımdaki masada<br />

oturan üç kişi dikkatimi çekiyor. Belli etmemeye çalışarak beni izliyormuş gibi bir halleri var. Hemen<br />

solumda, pencerenin önündeki masada da çam yarması gibi iki tip oturuyor. Onları da gözüm pek<br />

tutmuyor. Beklediğim kişi gelince hemen dışarı çıkmalı diye düşünüyorum. O sırada o da kapıda<br />

görünüyor zaten, içeri girmemesi için başımla işaret verip tam doğrulmaya yelteniyorum ki...<br />

Solumdaki çam yarmalarından ikisi de bir anda sırtıma biniyorlar. Silahlarını çekerek üzerime atlayan<br />

karşımdakilerden bazıları kollarıma yapışmış, bazıları ise saçlarımdan çekerek kafamı masaya bastırmaya<br />

çalışıyorlar. Bu arada kimi kapıdan kimi de kırdıkları pencereden, silahlı, çelik yelekli yenileri<br />

sürekli içeri doluşuyor. En az 10-15 kişinin ortasında kalıyorum. Başıma, sırtıma yağmur gibi kabza ve<br />

dipçik darbeleri iniyor. Üzerimde değil silah bir çakı bile yok. Buna rağmen boğuşma uzadıkça uzuyor.<br />

Benim gücüm ve direnişimden çok, karşımdakilerin korku ve paniği bunun nedeni. Yakalanan sanki<br />

ben değilim de onlar. Daha sonra Şube'de her biri birbirinden kahraman(!) kesilen bu tavşan yürekliler<br />

alayından çoğunun silah tutan elleri titriyor, birbirleriyle bile bağıra çağıra konuşuyorlar:<br />

– Teslim ol!..<br />

54

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!